BOYKOT MU?
SİYASET GEMİSİ
Başkan Erdoğan bir konuşmasında şu cümleyi kullanmış: "ABD'nin elektronik ürünlerine biz boykot uygulayacağız.”
Tabii hemen “Ne var bunda, Amerika`nın dolar üzerinden yürüttüğü operasyona tepki gösteriyor” diyorsunuz; ama lütfen dikkatli bakın.
Erdoğan`ın cümlesinde bir sorun yok mu?
Göremeyenler için sorunu ben ifade edeyim.
Ülkenin başkanının boykottan söz etmesi ayıp değil mi?
Yani elinde ekonomik misilleme imkanları varken, elektronik araçlarına yüzde 80, yüzde 100 ek vergi getirerek ithalatını önleyebiliyorken, yükü vatandaşın sırtına atıp boykottan söz etmek ne kadar mantıklı?
Tamam vergileri artırdın; ama bu yetmez!
Sen vergileri artır, askeri üsleri kapat, istihbaratçılarının hareket alanlarını daralt yeter.
Bırak boykota millet karar versin.
***
Ülkenin başkentinin sokaklarına, cadde kenarlarına kırmızı renkte, dikdörtgen şeklinde saksıya benzer pisuvarlar yerleştirilmiş.
Evet evet, bildiğiniz sokaklara…
Bu pisuvarların, "ekolojik ve kokusuz" olduğu da özenle belirtiliyor bu arada.
Neden mi?
O ülkenin başkentinde insanlar tuvalete gideceğine sokaklara, cadde kenarlarına küçük abdestini yapıyormuş da ondan.
Bu yüzden de şehrin bazı yerleri sürekli “idrar” kokuyormuş.
Peki, bu hangi ülke, hangi başkent, merak etmediniz mi?
Fransa`nın başkenti Paris…
Hani bazılarına göre ismi geçtiğinde akla moda, zarafet ve eğlencenin geldiği şehir.
Paris…
Dünyada en fazla parfümün neden bu kentte tüketildiği belli oluyor değil mi?
***
Bazı hassasiyetler zamanla unutulsa da tam olarak kaybolmuyor.
Eğitim ve sosyal durum da bu hassasiyetlerde pek etkili değildir.
Yani ırkçı olanlar, imkan bulduklarında her türlü vahşete imza atabilenler sadece uygun ortam ve zamanı beklemektedirler.
Bakın size bir örnek verelim.
Avustralya`dan bir siyasetçi…
Ülke senatosunda bir konuşma yapan ve Müslüman göçmenleri hedef alan Fraser Anning, "Her Müslüman terörist değildir ama günümüzde her terörist Müslümandır" demiş.
Bununla da yetinmemiş Avustralyalı siyasetçi.
Müslümanların ülkeye alınmamasını istemiş ve Hitler dönemindeki Nazi Almanyası'nda Yahudi soykırımını anlatan "nihai çözüm" ifadesini kullanmış Anning.
Amerika`nın dünyadaki terör faaliyetlerinden, Siyonist çetenin terörist saldırılarından, Arakan ve Orta Afrika`da Müslümanlara karşı yürütülen soykırım saldırılarından söz etmeyelim, rahatı bozulur Anning`in.
Hindistan, Srilanka ve Filipinlerdeki komünist silahlı gruplar da “terör” kapsamına girmiyor Anning`e göre. Hatta Kolombiya`da barışı reddeden ELN için de bir şey söylemeye gerek yok.
Evet, “yeni maceralara gerek yok, her su zaten mecrasına akıyor” demiş bir bilge.
Ah bir de biz mezhebi, etnik ve ulusal çıkarları bir tarafa bırakıp Müslümanlığımıza dönsek…
Gerçekten ümmet olsak, zulmün her çeşidine karşı çıksak…
İşte o zaman Anning gibileri için rahatlıkla “İt ürür kervan yürür” diyebiliriz.
***
Papaz Brunson meselesini ibretle izliyoruz.
Tüm Batı dünyası “serbest bırakılsın” korosunu oluşturmuş, kulaklarımızı tırmalıyorlar.
Avrupa`dan, Amerika`dan kimse de çıkıp “Ya bu adam suç işlemiş olabilir, bir dosyasına bakalım” demiyor.
Tam da bu günlerde aklıma Amerikan zindanlarında türlü eziyetler altında mazlumca şehid olan Hafız Ömer Abdurrahman geldi.
Daha zindandayken bırakın Amerika ve Avrupa`yı bu memlekette bile ekranlarda, gazete sayfalarında “kör imam” diye şarlayan, o mazlum alime “terörist” diye havlayan yaratıklar vardı.
Gözleri görmeyen bir mazlum tam 23 yıl zindanda eziyete maruz bırakıldı lanet olasıca Amerikan sistemi tarafından.
Papaz Brunson meselesine Ömer Abdurrahman`ı da göz önüne alarak bir daha bakmanızı öneririm.