Suriye satrancı
Türkiye`nin Afrin`e yönelik askeri harekatı beklenen bir gelişmeydi ve başladı. Bu konuda hem Türkiye kamuoyu uzun süredir hazır hale getirilmişti hem de bölgesel güçler. Amerika`nın arada bir söylediği “endişeliyiz” şeklindeki açıklamaları aslında operasyonu engelleme anlamında bir şey yapmayacağını gösteriyordu. Rusya`nın, İdlip`teki duruşundan dolayı öfkeli olduğu Türkiye karşısında, daha nötr bir tutum alması bekleniyordu; ama PYD`nin umulandan daha fazla Amerika`ya angaje olarak hareket etmesi tutum değişikliğine neden oldu.
Harekat, “Bir gece ansızın” değil bağıra bağıra geldi.
Rusya`ya ve daha da önemlisi Suriye rejimine hava sahasını açması karşılığında “Ne vaat edildiği” konusu tartışmalara neden oluyor. Harekatın 3. Gününde Rusya destekli Baas güçlerinin İdlib`e operasyon başlatması bir tesadüf olabilir mi? İdlib`in “Astana süreci” çerçevesinde “Çatışmasızlık bölgesi” olarak ilan edildiğini ve Astana masasında garantör taraflardan birinin Türkiye olduğunu unutmadan biraz geriye gidelim.
Bundan on gün önce Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov ile İran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed İbrahim Taherian, Suriye'de rejimin İdlib “gerginliği azaltma bölgelerinde”ki saldırıları nedeniyle Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Ardından Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu bir açıklama yaptı. Çavuşoğlu, açıkça isim vererek muhataplarını uyardı: “İran ve Rusya sorumluluklarını yerine getirmeli. Garantör olduysanız ki, oldular, rejimi durdursunlar. Bu, basit bir hava saldırısı da değil. Rejim ilerliyor İdlib içinde. Burada niyet farklı."
Ortada bir satranç tahtası var ve herkes kendi hamlesini yaparken bir değil birkaç rakibinin durumunu göz önüne almalı ve ona göre öngörüde bulunmalı.
İran ve Rusya ile sıcak ilişkiler kuran Türkiye, “Avrasyacı”ların da umut ettiği gibi Amerika`dan biraz daha uzaklaşmalı ve hatta Suriye rejimi ile diyaloga geçmeliydi. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın Tunus`ta "Esed devlet terörü estirmiş bir teröristtir ve Esed'le yürümek imkansızdır" şeklindeki açıklaması “bazılarında” bir hayal kırıklığına ve öfkeye neden oldu. Bu işin nereye doğru gittiğini en iyi Doğu Perinçek izah etti: “Erdoğan yönetimi, Suriye`yi karşıya almanın ötesinde, Rusya`nın, İran`ın ve Irak`ın güvenini sarsarak, Türkiye`yi yalnızlaştırmaktadır.” Perinçek devamında Erdoğan`ın bu durumda istifa etmesi gerektiğini söyledi.
Evet, ortada ciddi bir güven problemi var ve bu en fazla Türkiye`de hissediliyor.
PYD`ye olan “Amerikan” desteğinden dolayı İran ve Rusya`nın desteğini almayı uman Türkiye, “Kürdistan bağımsızlık referandumu” karşısında beraber hareket ettiği İran`dan Suriye ve Irak`ta bir karşılık almadığını düşündü. Rusya ve İran ise Türkiye`nin İdlib`de HTŞ ile karşı karşıya gelmesini ve çatışmasını istedi; ama bu da gerçekleşmedi.
Türkiye, İran ve Rusya arasındaki soğukluğun daha da büyümesinin önüne Amerika`nın “Sınır koruma gücü” oluşturma hamlesi girdi. Rusya, PYD konusunda Amerika tarafından denklemin dışına itildiğini, İran ise, Amerika`nın bu hamleyle Suriye`yi bölüp Esad`ı zayıflattığını düşündü. Böylece Esad`ın karşı çıkmasına rağmen Rusya, Afrin operasyonu için “hava engelini” kaldırdı.
Amerika`nın Afrin tutumu da dikkatle değerlendirilmeli. Savunma Bakanı Jim Mattis, ilginç bir açıklama yaptı: “Türkiye NATO üyesi. Sınırları içinde etkin direniş olan tek NATO ülkesi. Ve Türkiye`nin güvenlik konusunda meşru endişeleri var.”
FETÖ ve PYD konusunda Türkiye`nin hiçbir talebini dikkate almayan Amerika`nın bir anda “güvenlik konusunda meşru endişeleri” anlaması garip değil mi? Bu açıklamanın ve Afrin konusundaki tutumun Rusya ve İran ile “güven sorunu” yaşayan Türkiye`ye bir mesaj olduğu söylenemez mi?
Evet, başta da söylediğimiz gibi ortada bir satranç tahtası var; ama bu oyunda oyuncu sayısı ikiden daha fazla. Her oyuncu birden fazla rakibini hesaba katarak hamle yapmak durumunda.
Peki ya piyonlar…
Piyonların geleceği, “büyük oyuncular”ın insafına kalmış.
Tabii uluslararası siyasette “insaf” kelimesi artık daha çok “siyasi çıkar” anlamında kullanılıyor.