• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İngiltere halkının referandumda AB`den ayrılma yönünde görüş belirtmesi Avrupa sağını heyecanlandırdı ve peş peşe AB karşıtı açıklamalar yaptılar. Fransa`da aşırı sağcı Marine Le Pen`in ‘Eğer seçimi kazanırsa İngiltere`nin Brexit`i gibi Fransa için de Frexit`i devreye sokacağını` açıklaması Avrupa`nın liberallerini, sosyalist ve komünistlerini ciddi biçimde tedirgin etti. Birliğin parçalanması ihtimali uzun süredir görülmeyen kâbusların Avrupa`nın büyük kısmını kaplamasını beraberinde getirdi. Avrupa Birliğinin “Birlik” fikriyatı ile bir daha savaşmamak için yan yana gelenler, aşırılıkların onları nereye doğru götürdüğünü anlayacak siyasi birikime sahiptiler.

Aslında Avrupa`da eskiden beri “aşırı sağ” olarak tanımlanan ve uçuk fikirlere sahip marjinal gruplar vardı. Bu grupların sistemi yönetecek noktaya gelebilme kapasite ve potansiyelleri olmadığı için uzun süre kaale alınmadıkları biliniyor. Kimi yerde “neo nazi” ya da “dazlaklar” olarak isimlendirilen tiplerin yaptıkları katliama varan cinayetler bile “adli vaka” kapsamında değerlendirilip önemsenmedi. Futbol ve müzikte ortaya çıkan ve “holiganizm” şeklinde dışa vurulan ilkesiz faşist yaşam tasavvuru, liberalizmin “depolitize edilmiş kitleler” ve “tüketim köleliği” projeleri kapsamında bir yere kadar teşvik edildi.

Militan sol çökmüş, komünist Sovyetler Birliği de “Glasnost ve Perestroyika” ile kapitalizme kucak açmışken, gençlik; müzik, uyuşturucu ve futbola yönlendirilirken, öte taraftan elit bir sınıf oluşturularak ya da beyin göçüyle sistemin işlerliği devam ettirildi. Göçmenler ya “uyumlu vatandaş” profili ile suya sabuna dokunmadı ya da varoşlarda kaybolması sağlandı.

Ama işler istendiği gibi gitmedi.

Avrupalı nüfusu gerilemeye başlamışken Afrika ve Asyalılar çoğaldı. Bu çoğalma ve yayılma kısa süre içerisinde kontrol dışı bir noktaya geldi. Süreç onların da siyaset ve ekonomide denklemin içine alınmasını gerektirdi. Bu da bir kısım Avrupalıda “Efendilik dönemi bitiyor mu?” korkusunun ortaya çıkmasına neden oldu. Korkuları olanlar “Aşırı sağ” söyleminin arkasında siper aldılar.

Aşırı sağın Avrupa`da kısa süre sonra popüler söylemin etkisiyle taraftar bulması sürpriz olmadı. Avusturya örneğinde olduğu gibi bir süre aldıkları yüksek oylara rağmen yönetime gelmeleri engellenmeye çalışıldı. Heider, hükümet kuracak bir çoğunluğa sahip olmasına rağmen Avrupa Birliğinin baskısıyla istifa etti ve hükümet kurmasına izin verilmedi. Hatta bir trafik kazası olarak açıklanan ölümünün ardında bir “suikast şüphesi” olduğu bile dile getirildi.

Göç, ekonomik krizler ve belirsizlikler aşırı sağ söylemin daha fazla taraftar bulmasına neden oldu. Avrupa Birliği karşıtı görüşler daha cesurca ve açık açık dile getirilmeye başlandı. Merkez ve Liberal partilerin de siyasi yarışta geri kalmamak için yer yer aşırı sağ söyleme başvurduğu son Hollanda seçimleriyle net olarak ortaya çıktı.

Aşırı sağ kendi başına bir tehditti; ama aşırı sağın güçlenmesi beraberinde başka bir tehdidi de gündeme getirdi: Aşırı solun yükselişi…

Yunanistan`da Syriza`nın güçlü bir şekilde ortaya çıkması her ne kadar tepkisel tarafı varsa da işin içinde Avrupa Birliği politikalarına ve aşırı sağ yükselişe de bir tepki vardı. Fakat ne gariptir ki, aşırı sol Syriza partisi, aşırı sağ ile ittifak kurdu.

İspanya`da aşırı sol Podemos`un gittikçe güçlenmesi, Fransa`da aşırı sol Melencon`un (Parti de Gauche) ikinci tura kalamazsa da oldukça yüksek oy oranlarına ulaşması siyasi tabloda dikkat çekici bir değişimin yaşandığını gözler önüne seriyor.

Peki, bu neleri beraberinde getirebilir?

İngiltere`nin Brexit kararı Avrupa Birliği için nasıl ki, dağılmanın işaret fişeği niteliğini taşıyorsa aşırı sağ ve aşırı solun yükselişi Avrupa`da kontrolsüz bir çatışma sürecinin başlayabileceğinin sinyalini veriyor. Ortadoğu`yu karıştırma konusunda çok mahir olan BND`nin, MI6`nın, DGSE`nin bu konuda neler yapacağını göreceğiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları