• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Eskiler “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” demiş.

İnsanın unutkanlığından faydalanan birçok kötü niyetli kişi aynı tuzakları bir daha kurabiliyor ve insanları yanlışa sevk edebiliyor.

Maalesef gazeteciler ve siyasetçiler bu işte başı çekiyor.

Asıl olan bilgilendirme ve bilgiye teşvik etme olmasına rağmen, birçok kişi karartma ve manipülasyonlarla insanlara düşünme alanları belirleme gibi bir despotik düşünceye müptela olmuş.

Gazeteci Mehmet Yakup Yılmaz, geçenlerde referandumla ilgili yazısında dikkati çeken şu sözleri kullanmış:

"Bu Anayasa değişikliğinin en sakat taraflarından biri budur: Seçim ile gelmeyen bir kişinin, seçilmiş Cumhurbaşkanı gibi yetkiler kullanabilmesi. Bir demokraside böyle bir şey mümkün değildir"

Mehmet Yakup Yılmaz kurnazlık yapmaya,

Aklınca “millet iradesine” vurgu yapanları kendi argümanları ile vurmaya çalışıyor.

Ama hayır, Mehmet Yakup Yılmaz meseleyi doğru dürüst anlatmıyor.  

Bir defa “vekalet” diye bir şey var. Sen adamı seçiyorsun, o da kendi yerine birini vekil tayin edebiliyor. Eğer eleştireceksen uygulamayı değil sistemin kendisini eleştir.

“Cumhurbaşkanı yardımcısı” meselesini bırakalım da okuyucularımıza başka bir örnek verelim!

Hafızayı tazeleyelim…

Ahmet Necdet Sezer`in görev süresini, görev yaptığı dönemi sanırım herkes hatırlar.

Sezerin süresi: 16 Mayıs 2000 - 28 Ağustos 2007. Yani 7 yıl, üç ay, 12 gün…

Peki, görev süresi 7 yıl değil miydi? Elbette 7 yıldı.

Mayıs ayından önce seçim yapılacak, cumhurbaşkanı seçilecek ve 16 Mayıs 2007`de görev teslim edilecekti.

Ama olmadı.

27 Nisan`da yapılan meclis oylamasında Abdullah Gül`e 357 oy çıktı; ama hukuk ayaklar altına alınarak “367 garabeti”, CHP`nin itirazı sonucunda Anayasa Mahkemesi tarafından haklı bulundu. Aynı gece Genelkurmay`ın internet sitesine konan e-muhtıra ile “Cumhurbaşkanının sözde değil özde laik olması gerektiği” bildirildi.

Ak Parti hükümeti erken seçim kararı aldı. Erken seçim kararıyla beraber kimi yasa değişiklikleri de yapıldı. Cumhurbaşkanının halk tarafından iki turlu oylamayla seçilmesine karar verildi. Yedi yıl olan görev süresi beş yıla düşürüldü ve iki kez seçilebilmenin önü açıldı. Anayasa değişikliği mecliste 376 oyla kabul edildi. Ancak ortada bir gariplik vardı. Yeni cumhurbaşkanı seçilemediğinden, görev süresi dolmasına rağmen görevini sürdüren Ahmet Necdet Sezer, yapılan değişiklikleri "rejimi sıkıntıya sokar" diyerek veto etti. Değişiklik paketi tekrar oylandı ve bu kez 370 oyla aynen kabul edildi. Artık Sezer`in “veto yetkisi” yoktu ve o da bunu referanduma götürdü. 21 Ekimde yapılan referandumdan % 68 evet oyu çıktı ve yasa değişiklikleri kabul edildi.

Referandum tarihi 21 Ekim 2007.

Bu arada 22 Temmuzda seçim olmuş, yeni hükümet kurulmuş ve bu yeni hükümet 3. Turun sonunda 28 Ağustosta cumhurbaşkanını seçmişti.

Evet, Ahmet Necdet Sezer, görev süresi dolmuş olmasına rağmen 3 ay 12 gün fazladan cumhurbaşkanlığı yaptı. Bu süre içinde meclisin çıkardığı yasaları veto etti, üniversitelere rektörler atadı, Anayasa Mahkemesine üye seçti.

Onu halk seçmemişti, Meclis de sadece 7 yıllığına seçmişti.

Neyse, biz bırakalım Sezer`i de biraz Kemal Derviş`ten söz edelim.

Biri çıkıp da Kemal Derviş`ten ve dönemin başbakanından daha fazla yetkileri olduğundan söz etse bir şey demeyeceğim; ama öyle bir yiğit yok maalesef.

Mesela Mehmet Yakup Yılmaz, sen hiç rica minnet getirilip ekonominin başına geçirilen Kemal Derviş`in yetkilerini sorguladın mı?

Seçimlere girmemişti; ama bu ülkede başbakandan daha fazla yetkilere sahipti.

Şimdi başta yaptığımız alıntıyı bir daha okuyalım.

"Bu Anayasa değişikliğinin en sakat taraflarından biri budur: Seçim ile gelmeyen bir kişinin, seçilmiş Cumhurbaşkanı gibi yetkiler kullanabilmesi. Bir demokraside böyle bir şey mümkün değildir"

Demek ki neymiş?

“Bir demokraside böyle şeyler mümkün” olabiliyormuş!

 

 

Yazarın Diğer Yazıları