Beyannameler ve sonrası
Seçim sürecine doğru gidilirken partiler “Seçim Beyanname”leriyle başarılı olduklarında yapacaklarını söylerler. Bu anlamda beyannameler bir tür “taahhütname”dir aslında.
Genelde iktidar ihtimali olan partiler vaatlerinde biraz daha dikkatli olmaya özen gösterirler.
Bunun bir de istisnası vardır tabii: Demirel.
Süleyman Demirel`in 90`larda seçim propagandası sırasında “Bana 500 gün verin, ekonomiyi düzelteyim” dediği bilinir. Sürenin sonunda bunu hatırlatan gazetecilere “Allah`ın 500 günü mü bitmiş? 500 gün bittiyse 500 gün daha var.” demişti.
Demirel`in öğrencisi Tansu Çiller “Herkese iki anahtar” vaadiyle girmişti seçime. “Herkesin bir evi bir arabası olacak” demek istiyordu Çiller; ama basında vaatleriyle alay edilmiş ve birileri “Onun yerine bir maymuncuk versin, her kapıyı açar” demişti.
7 Haziran seçimlerine doğru gidilirken de peş peşe beyannameler açıklanmaya başlandı.
Ak partinin iddialı beyannamesinin üzerine “çözüm süreci ile ilgili bir bölümün olmayışının gölgesi” düştü. “Baskı hatası” diyerek işin içinden çıkmaya gayret eden parti yöneticileri kamuoyu nezdinde kötü duruma düştüğünü fark etmişlerdir sanırım.
CHP ise durumun gittikçe kritik bir hal aldığını fark edince en uçuk vaatlerini peş peşe sıraladı. Hükümetin sosyal düzenlemelerle garanti oylara kavuştuğunu fark eden CHP`liler herkese ve her kesime para vaadinde bulunmaya başladı. Kaynağını soranlara ise “Geçmişimiz yapacaklarımızın teminatıdır” diyemiyor, onun yerine hâlihazırdaki kaynakların kullanılacağını söylüyor ki, bu da üstü kapalı olarak hükümetin ekonomik alanda başarılı olduğunu kabullenmektir. Reklamcı Ali Taran`ın belirlediği modern bir programla seçimlere hazırlanıyor.
Bir de çok tartışılan HDP beyannamesi var.
Beyannameden uzun uzadıya söz etmeyeceğim, ama HDP`lilere bakılırsa Türkiye`nin en büyük sorunları, “Eşcinsel hakları, zorunlu din dersleri ve diyanet”tir.
HDP`liler entel barlara takılan solcularla ittifak yaptıklarından beri eşcinselliği çok fazla sahiplenmeye başladılar ki, bu “Ahlaki yozlaşmada son nokta”yı isteyen Avrupa kaynaklı politikalarla eşgüdüme girmek ve toplumsal dönüşüme zemin hazırlama çabalarına alet olmaktır. A. Tan`ın deyimiyle “Biraz fazla Marksist” olan HDP üst kadrolarının yani kapağın ne yaptığından tencerenin yani halkın haberdar olmadığı sıradan bir gözlemci tarafından bile fark edilebilir.
Zorunlu din dersleri ve Diyanet kurumuna olan düşmanlığın da Alevilerin taleplerini seslendirmeyle bir alakası olmadığı ortadadır. Aksi halde Aleviler için ayrı dersler ve merkezi bir diyanet kurumu talebinde bulunurlardı.
Bir de uçuk ve başka ülkelerin taleplerini ifade eden vaatleri var HDP`nin…
Mesainin 7 saat ve asgari ücretin 1800 tl olacağı yönündeki sözler…
Kayıt dışının bu kadar yaygın olduğu bir ortamda bunun kaynaklarını nasıl bulacağına dair sorulara verilen cevaplarda aslında derslerine hiç çalışmadıkları ortaya çıkıyor.
Nükleer enerjiye, HES`lere, Termik santrallere karşı olduğunu söyleyen bir zihniyetin dünyadan hiç haberdar olmadığı mı yoksa birileri adına konuştuğu mu düşünülür belli olmuyor. Fransa`nın 40`tan fazla, Almanya`nın 24 nükleer reaktöre sahip olduğunu göz önüne alırsanız HDP kimi örnek alıyor dersiniz?
Beyannameler sonrası basının bazı partileri parlatmaya çalışmasının da beyanname ile bir ilgisi yoktur. Anketler de algı oluşturma amaçlı olarak yapılmaktadır.
CHP üzerinden yeni bir tablo oluşturma çabasının tutmayacağı çok yakında görülecektir. Kemalizm prangalarından kurtulamamış bir CHP`nin halkta karşılık bulmasına imkân yoktur ki, beyannamedeki yasakçılığı geri getirme anlamındaki vaatler tezimizi doğrulamaktadır.
HDP`nin artık bir “Türkiye partisi” olduğu yönündeki görüşlerin halkta bir karşılığı yoktur. Anadolu`nun farklı yerlerindeki il ve ilçe temsilciliklerinin kabullenilmeyişi Pkk hakkındaki toplumsal hafızanın halen güçlü olduğunu ortaya koymaktadır.
Seçimlere yaklaşıldıkça Alevi oylarına göz diken HDP`nin bundan umudunu keseceği ve İslamcı kesimlere mesaj vermeye çalışacağı tezini ortaya atanlar pek haksız sayılmazlar. Ortadoğu`daki kırılmalardan dolayı Türkiye içinde de farklı ittifaklar gündeme geldi. 6-8 Ekim olaylarında gençleri vahşice katledenleri savunan bir zihniyetle stratejik ittifak kuranlarla ilahi hesap ve ahireti konuşmanın da bir anlamı olmasa gerektir.
İmtihan dünyasında sadece ilahi ölçüleri esas alanlara ne mutlu!