İlkeler ve çıkarlar
Siyaset biliminin modern versiyonlarında ısrarla; uluslararası ilişkilerde esas olanın, ilkeler değil çıkarlar olduğu söylenir. İlkelerin sadece sahnede söz konusu edildiği, ama çıkarların her zaman masada olduğu özenle belirtilir.
Bazen çıkarların fazla gündeme getirilmesinde “çıkar gruplarının” etkisinin olduğu da söylenir. Böylece “ulusal çıkarlar” söylemi kişisel ya da grupsal çıkarların deşifre olmaması için iyi bir örtü olarak kullanılır.
Bir de “turnusol kâğıdı “deyimi vardır.
Bir kâğıdın farklı kimyasal çözeltiler içine sokulduğunda farklı renklere dönüşmesinden yola çıkılarak meseleye siyasi bir anlam yüklenir.
Mesela Gazze`ye yönelik gerçekleştirilen katliamdan yola çıkarak liberal gözüken Alman ve İngiliz başbakanlarının faşist bir renge evirildiğini söyleyebiliriz.
İlkeli olduğunu iddia eden Batılıların ne kadar ilkesiz olduğunu, insani değerlere biraz bile önem vermediklerini net olarak gördük.
Onların siyonist şebekenin kollarıyla ve hamisiyle çıkar ilişkilerinin olduğu ve bunun bozulmasını istemedikleri ortadadır. Neo emperyalizmin yeni çalışma usulleri demek ki böyleymiş.
Birlikte kazanmak ya da eşit oranda kaybetmek temel hedeftir.
Afganistan işgali ve körfez savaşlarını göz önüne getirin.
İşgal ve savaşlarda blok bir hareket söz konusuydu ve operasyonun amacının batılı değerleri korumak olduğu iddia ediliyordu.
Yıkımdan sonraki imarda ve ortaya çıkan rantta emperyalistler arası adil bir paylaşım olmadığını kimse iddia edemez.
Yani herkes katilliği ve saldırganlığı ölçüsünce karşılık aldı.
Fazla çaba harcayanın daha fazla kazanması adı konulmamış ve yazıya dökülmemiş bir anlaşmanın sonucudur.
Amerika`nın Kürdistan petrolüne el koyma girişimlerinin ve keskin bir şekilde Maliki taraftarlığının altında da esas olarak bu çıkar hesaplarının olduğu herkesin malumudur.
Amerika`nın körfez ülkelerinden elde ettiği kazancın haddi hesabı yoktur.
Bu yüzden müdahaleler ideolojik gibi görünse de aslında altında yatan sebep yine çıkardır.
“Arap Baharı”nda sürecin tersine çevrilmesi için harcanan çabanın da sebebi tam olarak budur.
Amerika ne kadiri mutlaktır ne de her şeyin hâkimi; önce bunu net olarak zihnimize kazıyalım.
Diktatörlerin devrilmesine yönelik hareketlere hazırlıksız yakalandı emperyalistler. Halk hareketi bir sel gibi önündekileri götürme noktasına vardığı için emperyalist blok önce afalladı sonra da “sahnedeki ilkeleri” gereği destek veriyormuş gibi göründü. Bu arada farklı güçlerle irtibata geçip çarkın bozulmaması için önlem arayışlarına başladı. Kimi yerlerde yönetim değişikliği, kimi yerlerde ise kaos ve kargaşa ile işlerini tekrar rayına koydu.
Görünürde ilkelere göre hareket vardı; ama aslında çıkarlar zedelenmesin diye her şey yapılmış, katliamlara göz yumulmuştu.
Bu arada başka birçok yere de “çıkarlarımıza zarar verme, yoksa…” şeklinde tehdit mesajları gönderildi. Böylece çıkarlar korundu, ekonomik kriz unutturuldu. Tabii Amerika yaptığı tüm işleri bizzat yapmadı. Çok sayıda maşaya sahipti emperyalizm.
En iyi maşalar körfez krallarıydı ve görevlerini başarılı bir şekilde yerine getirdiler.
Tabii körfez kralları için ne ilkeler ne de ulusal çıkarlar önem arz etmiyor. Onlar için tahtlarının güvende olması her şeye bedeldir.
Krallıkları devam ettiği müddetçe onlar köleliğe ve batılı efendileri için tetikçiliğe devam edeceklerdir. Gazze`deki insanlık dışı kıyım onları hiç alakadar etmiyor, çünkü İsrail saldırıları onların tahtlarına bir zarar vermiyor.
Yemen, Mısır, Irak, Suriye, Mısır ve Libya`da kaosun devam etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar, çünkü iplerini tutan efendileri öyle istiyor. Batılılar ne ilkelere ne de ulusal çıkarlar gibi bir düşünceye sahip olmayan bu zavallılara sırıtarak bakıyorlar; ama onların kıymetini de biliyorlar.
Köleler bile özgürlük gününe kavuşmak için bir çaba içerisindeyken bu derece köpekliği içselleştirmiş ve efendilerini hiç rahatsız etmeyen kralların kıymeti bilinmez mi?
Onlar olduğu müddetçe Batılılar ilkeli gibi gözükecek ve ulusal çıkarlarını koruyacaktır.