BİLİM İNSANI DEĞİL SADECE İSLAM DÜŞMANI
Kemalistler tarafından “Sümerolog” olduğu iddia edilen M. İ. Çığ adındaki kadının ölümü üzerinden gerçekten de ilginç sözler söylendi.
Kültür ve Turizm Bakanı M. N. Ersoy, üzerine vazifeymiş gibi bir mesaj paylaştı ve şunları söyledi:
“Ömrünü insanlık tarihinin en eski izlerini aydınlatmaya adamış bu değerli bilim insanımız, araştırmaları ve eserleriyle nesiller boyu hatırlanacaktır.”
Aslında kendisi ömrünü “İslam düşmanlığına” adayan bir “kütüphane memuru”ndan başka bir şey değildi; ama “Muhafazakar AK Parti”nin bakanı bunu ya bilmiyor ya da görmezden geliyor ki, iki durum da fecaat!
Akademisyen Enis Doko, Bakan Ersoy’a cevap verirken şunları yazdı:
“Kendisi bilim insanı değildi. Araştırmacı yazardı.
Kendim bizzat iki kere doktor ve profesör unvanlarını kullandığına şahit oldum. Oysa bu doğru değil. Doktorası yok. Akademik unvanı yok. Akademik anlamda Sümerolog ya da Hititolog değil. Bir kütüphane memuru. Ama ne yazık ki bu konuda yanlış beyanlar veriyordu. Bir çevre de onu parlatmak için bunları kullanıyordu.
Dünyaca ünlü Sümerolog olduğu iddiası yaygın ama yanlış. Akademik veritabanlarında arama yapmanız yeterli. Zaten uluslararası ciddi etkili bir yayını da yok.”
Enis Doko kibarlık yapmış ve meselenin “bilim insanı” yönündeki çarpıklığına değinmiş sadece; ama Dr. Abdulkadir Turan daha net ifadeler kullandı:
“Bu meyyite, bir kültür insanı değil, olsa olsa "kültür ajanı" addedilir.
A. Öcalan ve T. Dursun'un İslam düşmanlığında başvuru kaynağıydı.
Baş mahareti, Ukrayna'dan ABD'ye göçmüş bir Yahudi profesörün Sümer uydurmalarını İslam'la ilgili soslar katarak popülerleştirmekti.
Yaptığı bilime de ihanet idi.”
Kadının yazdıklarının bilimsel karşılığı olmadığını, konuyu inceleyen yabancı araştırmacılar da fark etmiş; ama bazıları yine de ona yönelik övgülerde bulunmayı maharet saymışlar.
Kemalistler, faşistler, Türk solu, Kürt solu…
Öcalan, onun eserlerinden çokça faydalandığını gizlemedi ve hatta kitaplaştırılan savunmalarına şu isim verildi:
“Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa”
Kadının, Kürtçe ile ilgili yok sayıcı ya da haddinden fazla küçümseyici ifadeleri, Kürt diye bir milletin olmadığına dair iddiaları nedense Kürt solu tarafından hedefe konulmadı ya da hak ettiği eleştirileri almadı.
Çığ’ın darbecilere yardımcı olmak için çalıştığına, hatta CIA adına işler yaptığına dair de iddiaların da nedense pek üzerinde durulmadı.
Muazzez İlmiye Çığ’ın Kardeşi olan Psikiyatr Prof. Turan İtil, 12 Eylül darbesi sonrası siyasi mahkûmlar üzerinde deneyler yapmıştı. Bu şahıs, ülkücüler ve solcular arasında "Mamak Mengelesi" diye adlandırıldı. Bu arada bu deneylerde Çığ’ın da kardeşine yardım ettiği bilinen bir şey.
Şimdiki solcular pek bilmez; ama 1990’da şöyle bir olay gerçekleşti:
Orhan Gökdemir’den naklen: “Dört Dev-Sol militanı Gayrettepe’deki HZİ Vakfı’nın kapısını çaldı. Kapı açıldı. İçeriye giren militanlar vakıf çalışanlarını dışarı çıkardı. Duvarlara sloganlarını yazdıktan sonra el yapımı bir bombayı vakfa bırakıp çıktı. Eylemin ardından yayınlanan “Devrimci Sol-Silahlı Devrim Birlikleri” imzalı bildiride “Amerikan ilaç tekellerinin hizmetinde çalışan ve CIA tarafından finanse edilen HZİ Vakfı, örgütümüz tarafından basıldı ve tahrip edildi” deniyordu.
Vakfın kurucuları Turhan İtil ve Muazzez İlmiye Çığ idi ve HZİ, anneleri Hatice Zahit İtil’in isminin baş harflerinden oluşuyordu. Vakıf, 80 darbesi sonrası CIA’ya bağlı kuruluşlarla terör konusunda seminerler düzenliyordu.
Tüm bunlar önemli değil tabii.
M. İ. Çığ bir İslam düşmanı idi ve bu, övgü alması için Kemalistler, bazı solcular, faşistler için yeterliydi.