Kapitalizmin emrindeki Marksistler
Trump'un bir süre ulusal güvenlik danışmanlığını yapan John Bolton göreve atanmadan bir hafta önce bir televizyon kanalına şu açıklamayı yapmıştı:
“Bu, maalesef Trump yönetiminin devam ettirdiği, Obama'nın yetersiz stratejisinin bir parçası. Biz DEAŞ hilafetini yenmek için Kürtleri destekledik, büyük ölçüde İran'ın uydusu olan Irak hükümetini destekledik. Ancak yeterince dikkate almadığımız şey, bu Kürt güçlerin Türkiye'nin on yıllardır mücadele ettiği Türkiye'deki Marksist bir grubun müttefiki olmasıydı.”
Bunun üzerine sunucu “Bir dakika, siz bizim Marksist bir milisi desteklediğimizi mi söylüyorsunuz? Bunu biz biliyor muyuz?” şeklinde soru yöneltmişti.
Bolton, soruya “Onlar Marksist olduklarını; ama Türkiye Kürtleri, orada bilinen adıyla PKK ile çok da bağlantılı olmadıklarını söylüyorlar” şeklinde cevap vermişti.
ABD’nin Marksist bir grubu desteklemesi için “normaldir” diyorsanız benim diyecek bir şeyim yok; ama mesele taraflara yanlış aksettiriliyor diye düşünüyorsanız haklı olabilirsiniz.
ABD, şu anda Marksist Çin ile, Marksist Kuzey Kore ile, Marksist Küba ile iyi ilişkilere sahip değil.
Kapitalizm ve sömürünün dünyadaki en somut hali olan ABD ile varlıklarını kapitalizm ve sömürü karşıtlığı ile izah eden Marksistlerin “iyi ilişkilere” sahip olması zaten eşyanın tabiatına aykırı.
Bu konuda tek aykırı örnek PKK-PYD hareketidir.
Marksist ideolojiden vazgeçmediğini söyleyip dünya emperyalizminin ağababası ve kapitalizmin en somut hali olan ABD ile askeri ve siyasi işbirliği yapan tek örgüt ya da yapı PKK’dir. ABD’nin koruması ve şemsiyesi altında “devrim sloganları” atan PKK, aldığı silah ve maddi destekle hem BAAS rejimiyle hem de Suriye’deki muhalif unsurlarla çatışmıştır.
Hatta kendisi ABD’ye “kara gücü” olarak hizmet etmekle kalmayıp çok sayıda sol örgüt ve yapılanmayı da ABD şemsiyesi altında faaliyete sokmuş, bölgede işgalci Siyonist rejimin güvenliğini öncelediğini her fırsatta dile getiren ABD’nin siyasi ve ekonomik hedefleri için kan döküp kan akıtmıştır.
Cemil Bayık öncülüğünde ve ABD’nin koruması altında oluşturulan Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) adlı oluşumdan söz ediyorum.
Meselenin trajikomik tarafı ise 12 Mart 2016 tarihinde kuruluşunu ilan eden oluşumun “emperyalizm, kapitalizm, şovenizm, faşizm ve ırkçılık” gibi fikirlere karşı mücadele edeceğini ilan etmiş olması…
Bakın bu yapılanma PKK başta olmak üzere hangi örgütlerden oluşuyormuş:
Devrimci Komünarlar Partisi (DKP), Maoist Komünist Partisi (MKP), Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi/Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (THKP-C/MLSPB), Proleter Devrimciler Koordinasyonu (PDK), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB), Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist (TKEP/L)
Yazının başında Donald Trump’tan, John Bolton’dan bahsedince meselenin bir ara yaşandığını ve artık kapandığını sanmayın. Marksist PKK ve diğer Marksist bileşenleri, kapitalizmin ve dünya emperyalizminin en somut hali olan ABD’nin şemsiyesi ve koruması altında örgütçülük oynamaya, devrim sloganları atmaya devam ediyorlar.
Birkaç ay önce ABD’nin koruması altında ve PKK kontrolündeki Kamışlo’da, Türkiye Marksist hareketinin önemli isimlerinden İbrahim Kaypakkaya için anma türeni düzenlemişler.
MKP ve TKP-ML’nin hazırladığı ortak bildiride Kaypakkaya için şu sözler kullanılmış: “50 yıllık direniş ve mücadele geleneğimiz önder yoldaşımızın çizdiği güzergahta ilerleyerek zaferi kesin kılacaktır.”
Ve şu cümle: "İbrahim Kaypakkaya'yı anmak işgale, sömürgeciliğe ve zulme karşı direnmektir.”
Önemli bir Marksist düşünce ve eylem adamıdır Kaypakkaya; ama “çizdiği güzergahta” yolun ABD emperyalizmiyle ortaklaştığını iddia etmek en azından kendisine hakarettir.
İlginç olan ise PKK’nin alanına giren sol hareketlerin yaşadıkları halüsinasyon ile emperyalizme işçilik yaparken devrimcilik yaptıklarını sanmalarıdır.