• DOLAR 34.273
  • EURO 37.661
  • ALTIN 2911.636
  • ...

Hafta sonu Diyarbakır’da Âlimler ve Medreseler Birliği (İTTİHADUL ULEMA) tarafından "9'uncu Âlimler Buluşması" programı gerçekleştirildi.

Coğrafyamızın vahşice saldırılar ve büyük tehditlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde “Alimlerin inisiyatif alması” ve kafası karışık insanlara rehberlik etmesi son derece önemlidir.

Bu belki de “makam/post” kavgası verenlere de bir mesaj olur ve alimlerin hangi pozisyonda bulunması gerektiğini bir kez daha hatırlatır.

Önemli isimler vardı buluşmada ve gerçekten önemli mesajlar verildi.

Bilginin sloganın yerine geçmesi gerektiğini ve ne yapıyorsak bilerek yapmamız konusunda her seferinde sarsıcı ve yıkıcı süreçler yaşamamız gerekmediğini öğrendiğimiz zaman birçok sıkıntıyı aşmış olacağız.

Tarihi tecrübelerden faydalanmak; ama orada takılı kalmadan günümüzde hem kendimizi hem de düşmanlarımızı iyi tanımamızın önlem almada, konumumuzu iyi tespit etmede olmazsa olmazlardan olduğunu zihnimize kazımalıyız. Söyleyeceklerimiz ve yazacaklarımız suyun üstündeki köpük ya da buza yazılan yazı gibi değil, bir yapıyı sağlamca inşa eden tuğlalar olmalı. Birikim ve tecrübelerden akl-ı selimle faydalanmanın yolunu bulmalı, büyük bir medeniyetin mirasçısı olduğumuzu bilerek adımlarımızı ona göre atmalıyız.

Elbette bu işin öncülüğünü alimler yapmalıdır.

İTTİHADUL ULEMA tarafından dokuzuncusu düzenlenen “Alimler buluşması” böyle birikim ve dil oluşturma yolunda önemli bir aşamadır ve her sene bir öncekine göre mesafe alındığını göstermesi açısından önemlidir.

Programın sonuç bildirgesinde dikkati çeken bazı konulara değinmek istiyorum.

Şu ifade belki de buluşmanın hedefini en net biçimde ortaya koyan sözlerdir:

“Âlimler; peygamberlerin varisleridir. Peygamberin katillerine karşı Ümmeti ve insanlığı uyandırmak ve hazırlamakla mükelleftirler. Her bir insanımızın Kudüs davası uğruna seferber olması için gayret göstermek de ulemanın görevidir.”

Bildirgede kapsayıcı ve özenli dil dikkat çekmektedir:  

“Kudüs davası; fırka, meşrep, mezhep farkı söz konusu olmaksızın bütün Müslümanların davasıdır” cümlesi, ötekileştirme, soyutlama ve ayrıştırma yerine tüm Müslümanları, farklı aidiyetlerini bir tarafa bırakarak “İslam ortak paydasında” bir araya gelmeyi veciz bir şekilde ifade etmektedir. Müslümanların “Kudüs’ün esir olduğu” bir dünyada daha önemli bir sorunlarının olmaması gerektiği bir gerçektir. Buradan “Kudüs’ü esaretten kurtaralım, sonra yine herkes yoluna” gibi bir sonucun anlaşılmaması gerektiği üzerinde de durmak gerekir. Kudüs davası, ihtilafların üstünü örtmekle değil İslam davasını her şeyin üstünde tutmakla sürdürülebilir.

Sonuç bildirgesinin kanaatime göre en önemli cümleleri şunlardı:

“Herkes ümitsizliğe düşse de âlimler asla ümitsiz olmayacak, devlet adamlarına ve içinde yaşadıkları topluma cesaret aşılayacak, zaferin parlak ışıklarının müjdelerini verecektir. Peygamberlerin varisleri olan İslam ümmetinin âlimleri, ümmetin başsız ve lidersiz kaldığı bu asırda İslam'ın izzetini ve şerefini korumak için öne çıkarak sorumluluk almalı.”

Yaşadığımız yıkım, Müslümanlar arasındaki ihtilaflar ve ihanetler gerçekten de hem halkları hem de idarecileri umutsuzluğa sevk etmekte ve bu umutsuzluk beraberinde gevşeklik ve ataleti getirmektedir.

Oysa yaşadığımız bir imtihandır ve bu imtihandaki davranışlarımız bizim geleceğimizi belirleyecektir. Zaferler karşısında şımarmamak ve yenilgilerde umutsuzluğa düşmemek imtihandaki başarının en önemli aşamalarıdır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları