ABD’nin çocukları
Başlıktaki ifadeyi görenlerin ilk aklına gelen herhalde 12 Eylül 1980 askeri darbesinde Amerika’da kullanıldığı söylenen sözlerdir.
Gazeteci Mehmet Ali Birand, darbeyi anlattığı kitabında 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze'in askeri müdahaleyi Amerikan başkanına “bizim çocuklar işi bitirdi” şeklinde duyurduğundan söz etmişti.
“Amerika’nın çocukları” iş dünyasında, medyada ve siyasette yıllarca çok açık bir şekilde oynadılar.
15 Temmuz darbe girişiminde yine Amerika’nın farklı renk ve üsluba sahip çocukları başroldeydi.
İçişleri eski bakanı Süleyman Soylu, 2023 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi CHP öncülüğündeki muhalefet blokunu kastederek “Hepsi bunların Amerika'nın çocuklarıdır” demişti.
Sağın, solun, merkezin içinde olduğunu iddia edenler ve hatta maalesef bazı dini kimlikli figürlerin bile “Amerikan çocuğu” olmak için can attığı bir memlekette yaşıyoruz.
Hatta işbirlikçi diktatörleri, kirli monarşileri, göstermelik demokrasileri ve kritik makamları işgal eden devşirmeleri göz önünde bulundurarak coğrafyamızın büyük kısmında bu tiplere rastlanabildiğini söyleyebiliriz.
Aksa Tufanı harekatı, birçok dengeyi değiştirdiği gibi bu “kişiliksizleştirilmiş çocukların” da ipliğini pazara çıkardı.
Mesela Arap mahallesinde yıllarca büyük çabalarla örülen kirli fikriyatın çöküşe doğru gittiğini, neo milliyetçilik üzerinden yapılan hesapların tepetaklak olduğunu itiraf etmek zorunda kalıyorlar.
Birçok Arap ülkesinde yapılan yeni kamuoyu yoklamaları, halkın büyük çoğunluğunun — yaklaşık yüzde 89'u — işgalci Siyonist çeteyi tanımayı veya onunla ilişkilerin normalleşmesini kabul etmeyi reddettiğini göstermiştir. Anketler ayrıca Arapların yüzde 92'sinin Filistin'in sadece bir Filistin meselesi değil, bir Arap meselesi olduğuna inandığını gösteriyor. Belki de Amerika’yı ve Amerikan çocuklarını asıl endişelendirmesi gereken ise şu sonuçtur: Arap halkının büyük çoğunluğu Washington'un Filistin halkına yönelik askeri saldırısında işgal rejimi lehine önyargılı olduğuna ve bu önyargının ABD'nin bölgedeki çıkarları üzerinde olumsuz bir etkisi olduğuna inanıyor.
Ortaya çıkan tablo Amerika’nın Filistin topraklarına “Ortak Arap gücü” gönderme projesinin de uygulanamayacağını ortaya koyuyor.
Nitekim Amerika’nın bunun için Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Mısır ve Ürdün ile yaptığı gizli görüşmelerin olumsuz sonuçlandığına dair haberler de medyada yer buluyor.
HAMAS, İslami Cihad gibi İslami direniş hareketlerinin böyle bir gücü kabul etmeyeceklerini açıkça dile getirmesinden sonra BAE, Mısır ve Ürdün de böyle bir girişimin içinde yer almayacaklarına dair açıklama yaptılar. Hatta işbirlikçi Abbas hükümeti de “Filistin’e yabancı güç” konusunda “kabul edilemez” şeklinde açıklama yaptı.
ABD, “çocuklarından” beklediği desteği bulamayınca ne yapacağını şaşırdı ve siyasi krizdeki işgalci terör rejimi içerisinde en insanlık dışı söylem, eylem ve siyasete sahip olan ve iktidarı elinde bulunduran tarafa sınırsız silah desteği, kendisine yakın saydığı ve terör rejimi içerisinde yargı, istihbarat ve orduda etkin olan tarafa da siyasi destek vermeye devam etti.
Amerika’nın bu tutumunun terör rejimindeki dengeleri daha da kırılgan bir hale getireceği ve iç çatışmanın kapısını aralayacağı önümüzdeki süreçte umarım ki görülecektir.
Sonuç olarak…
Aksa Tufanı, iman ve cesaretin yan yana gelmesiyle devasa silah gücüne sahip zalimlerin sarsılabildiğini göstermiştir. Bu durumun “Yenilmez Amerika, yenilmez İsrail” efsanesinin sonu olduğunu tüm dünya görmüştür. Amerika’nın çocukları, Afganistan’da yaşadıkları durumun yaygınlık kazanmasından endişe etmektedirler.