MEVZİ
Aksa Tufanı ile birlikte Türkiye’nin devlet olarak tutumu dikkatle takip edildi.
Son dönemlerde Libya, Suriye ve Azerbaycan’da önemli askeri başarılara imza atan Türkiye’den Gazze konusunda daha somut adımlar atması bekleniyordu; ama gerek ekonomik sorunlar gerekse de küresel emperyalist cephenin çok çabuk konum alması buna engel oldu.
Dünyanın her yerinde sol hareket ve partiler, işgal rejimine karşı seslerini yükseltirken, Türkiye’de CHP’nin, 75 yıllık işgal ve soykırımı göz ardı ederek direniş güçleri için “terörist” demesi ve bir yerlere mesaj verme gayreti de hükümeti ürkütmüş olmalı ki temkinli adımlar atmaya devam ettiler.
Erdoğan’ın HAMAS ile ilgili söylediklerinden, AK Partinin “Gazze mitingi” düzenlemesinden hatta MİT’in Mossad’a yönelik operasyonlarından söz ederek hükümetin çok şey yaptığını söylemek doğru değil. Maalesef ticaretin kesilmesi için bile çok uzun bir süre beklendi.
Oysa ortada bir savaş vardı ve bu savaşın alanı içerisinde kim ne derse desin Türkiye de vardı.
Türkiye’nin mevzilerini “sınır ötesinde” oluşturması ve yapacağı askeri ve istihbari hamlelerle işgalci Siyonist rejime “teyakkuzda” olduğunu hissettirmesi gerekirdi.
Ama mevziler bırakın sınırı, “içeride” oluşturulmaya çalışıldı.
Evet, Mossad operasyonları “eski dönemlere” göre bir başarı ve büyük bir ilerleme idi; ama aynı zamanda “savaşı” kendi sınırları içinde kabul etmek anlamına geliyordu. Bu ise farklı taktik ve manevralar karşısında sürekli savunmada durmak, sürekli rakibin hamlelerini beklemek demekti.
Toplumsal olaylardan kaos devşirmek Siyonistlerin en başarılı olduğu alanlardır.
Yakın siyasi tarihte küresel Siyonist sermayenin önemli ismi olan Rotschild’in desteklediği Soros’un dünya çapında neler yaptığı, toplumsal olayları başlatıp genişlettiği, yönetimleri devirdiği ya da hizaya getirdiği biliniyor. Hatta Soros destekli kişi ve vakıfların Gezi olaylarında nasıl bir rol oynadığı da unutulmadı.
Siyonist istihbarat uzun süredir “mülteciler” üzerinden mevzileri zorluyor ve bunu da çok gizlenmeden hatta biraz da göstere göstere yapıyor.
Şamanist putperest inancı sloganlaştırarak kendini gösteren bir siyasi parti, toplumsal olaylar üzerinden mülteci düşmanlığını yer yer saldırganlığa dönüştürüyor. Partinin kimi destekçilerinin bir tarafta ırkçılık yaparken diğer tarafta Aksa Tufanı sonrası işgal ordusuna katıldıkları yani soykırıma ortak oldukları ortaya çıkıyor.
Kayseri’de yaşanan ve mültecilerin iş yerleri ve araçlarının yakılması ile sonuçlanan olaylara da “mevzilerin içeride kazılması” üzerinden yaklaşılması gerekir.
Irkçı partinin yerel temsilciliklerinin olayları sosyal medya üzerinden organize etmeye çalışması ve olaylar sırasında Mossad’ın hakaret içerikli paylaşımı ile “hükümetin istifasını istemesi”nin tesadüf olduğunu herhalde kimse iddia edemez.
Türkiye’nin işgal rejimine karşı hamle yapması için vakit geç değildir; ama önemli olan hamlenin içerideki mevziden değil “dışarıdan” yapılmasıdır. Gazze’ye verilecek ciddi bir destek içeride siyonist beslemelerini hareket edemez hale getirebilir.
İslami Direniş, küresel Siyonist çeteye karşı destansı bir mücadele veriyor. Gazze büyük acılar çekiyor; ama terör rejimi de adım adım büyük bir sarsıntıya doğru gidiyor.