SAVAŞ KABİNESİ SONRASI
Terörist elebaşı Netanyahu, “Savaş Kabinesini” feshettiğini açıkladı.
Öncelikle bu durumun işgal rejimi açısından bir “yönetim sorunu” oluşturmadığını belirtelim.
Savaş kabinesi, Aksa Tufanının oluşturduğu şok atlatılırken içeride bir motivasyon oluşturmak, dışarıya da “ulusal birlik” görüntüsü vermek için 11 Ekim 2023 tarihinde oluşturulmuş bir olağanüstü hâl uygulaması idi. Muhalefet partilerinden de önemli isimlerin alınmasıyla bir kabine oluşturulmuştu.
Normalde savaş ortamının gereklerinden biri olarak önemli kararların çoğunluğun onayı düşünülerek alınması oldukça önemlidir; ama Netanyahu baştan beri buna uymadı ve kan içici yamyamlardan oluşan hükümetinin rengini tüm kararlara yansıtmaya özen gösterdi.
Netanyahu’nun vahşet ve ahlak tanımazlıkta, insani değerlerin zerresine sahip olmamakta zaten bir eksiği yoktu. Ama yine de hükümet ortakları içerisinde Bezalel Smotrich ve Ben Gvir gibilerinin ateşkes durumunda “hükümeti bozma” tehditlerinde bulunmaları, terörist elebaşının uluslararası tepkilere kulak tıkamasına neden oldu.
Savaş Kabinesi’nin işgalci teröristler arası birliği temsil etmesi gerekiyordu ama öyle olmadı. Savaş Kabinesi üyeleri arasında, özellikle de üyelerinden biri olan genelkurmay eski başkanı Benny Gantz'ın istifasının ortaya koyduğu üzere anlaşmazlıklar olduğu anlaşıldı. Gantz, Netanyahu'nun görevde kalarak ülke çıkarlarını değil kendi siyasi çıkarlarına hizmet eden politikalar izlediğini ve ‘Gazze'de yürütülen savaşın hedeflerini yerine getiremediğini, rehinelerin kurtarılması için yapılan müzakerelere ilişkin bir planı olmadığını ve Gazze'deki savaşın ertesi gününe dair bir plan geliştiremediğini’ söyledi.
Bundan sonra Gazze’ye yönelik verilecek kararlarda tüm yetki Netanyahu’dadır.
Ben Gvir ve Smotrich gibilerinin Gazze’ye yönelik vahşi politikalarının uygulamaya geçirilmesi konusunda Netanyahu kendini daha bir rahat hissedecektir. Gazze’nin tümüyle işgal edilmesi, Gazzelilerin sürülmesi ya da Batı Yaka’daki gibi bir kukla hükümetin oluşturulması, özellikle sahil kesimleri başta olmak üzere her tarafa Yahudi yerleşimlerinin inşa edilmesine dair hazırlanan projelerin hayata geçirilmesi yönünde adımlar atılması düşünülüyor.
Bu konuda siyonizmin gücünden son derece eminler.
İslam Dünyasındaki tepkilerin bir süre sonra dineceğini, Arapların “normalleşmeye kaldığı yerden devam edilmesi” için Gazze sorununun bitmesini” beklediklerini düşünüyorlar ki, bu konuda çok da haksız sayılmazlar.
UAD kararlarının etkisizleştirimesi için “her yolu” kullanmayı göze almışlar ve bu konuda büyük devletlerin her türlü desteğine sahip olduklarını biliyorlar.
Tek engel İslami Direniş hareketleri olarak görülüyor.
Buna yönelik de hiçbir sınır tanımadan bombalama, alıkoyma, işkence ve infaz yöntemleri kullanma yoluna başvuruyorlar. Yardım girişini engelleyerek halkın direncini kırma, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanma ve daha birçok alçakça girişim…
Gazze halkı, tarifi zor bir teslimiyet ve tevekkülle karşılıyor her şeyi.
Hayat ve ölümün “imtihanın bir gereği” olduğunu yaşayarak, dünyaya göstererek anlatıyorlar.
İslami Direniş, elindeki kısıtlı imkanlarla dünyanın siyonizme teslim olmuş tüm silahlarına ve silahlı güçlerine karşı destansı bir mücadele yürütüyor.
Evet, soykırım mağduru olduğunu iddia edenlerin aslında soykırımcı katiller olduğu gerçeğini dünyanın gözünün içine sokmak az şey değil; ama Siyonist teröristlerin ne kadarının Gazze’de cehenneme yollandığını görmek de önemli.
Başka yerlerden gelenler ve paralı askerler sayılmadığı için gebertilen asker sayısı az gösteriliyor; ama fiziki ve psikolojik olarak sakat kalmış ve sayıları yüz bine yaklaşmış teröristin varlığını gizleyemiyorlar.
Ve evet, Gantz’ın istifası Netanyahu için sıkıntı değil; ama kayıplar ve sakat kalanlar kısa sürede kan içici katili ve dostlarını tepetaklak devirecektir.