• DOLAR 32.789
  • EURO 35.294
  • ALTIN 2467.97
  • ...

ABD Başkanı Biden’in ateşkes çağrısı işgal rejiminde rahatsızlık oluşturdu.

Bir tarafta Netanyahu ve ekibi, “Savaşı sonuna kadar götüreceklerine” dair açıklamalar yaparken, diğer tarafta savaş kabinesi içerisinde Biden’in teklifine sıcak bakanlar seslerini yükseltmeye başladı.

Aslında herkes Biden’in ateşkes talebi ile Gazze’de yaşanan vahşeti durdurmak niyetinde olmadığını, işgalci terör rejimine karşı tüm dünyada yükselen tepkilerden rahatsız olduğunu ve bunun önümüzdeki süreçte işgal rejimine zarar vereceğini düşündüğünü biliyor.

Zaten kendisi de bu konuda düşüncelerini açıklamaktan çekinmiyor.

Biden, şunları söylemişti, ateşkes çağrısında bulunurken: "israil'in liderlerine bu anlaşmanın yanında durmaları çağrısını yapıyorum. Ömür boyu israil'e bağlılığı olan ve savaş zamanı israil'e giden tek Başkan olarak söylüyorum: Bir adım geri çekilip eğer bu şans kaybedilirse ne olur diye düşünmenizi istiyorum. Bu fırsatı kaybedemeyiz."

Filistin devletinin Avrupa ülkeleri tarafından da tanınmaya başlanması Siyonist çetenin artık daha fazla ülke tarafından “işgalci” olarak tanınması anlamına gelecek.

UCM’ye “müdahil” olma başvurusu yapan ülkelerin sayısı arttıkça “soykırım mağduru” olarak elde edilen küresel pozisyon, yerini “soykırımcı katil” imajına terk edecek.

Küresel çapta tepkiler artık “terör rejimi” ile sınırlı kalmamakta, dünyayı bir ahtapot gibi saran Siyonist sermaye ve destekçileri de “soykırım ortağı” olarak suçlanmakta ve hedef alınmaktadır.

Akademiler ve düşünürler siyonizmin kurgulayıp kabul ettirmek için bir asırdır çaba harcadığı liberalizmin sınırlarının aslında faşizm tarafından belirlendiğini, demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğünün ancak belirlenmiş fikirler ve yaşam tarzları için söz konusu olabileceğini ifade etmeye başladılar.

Bunlar Aksa Tufanının belki de yıllar sonra fark edilecek başarılarındandır.

Gazze’nin küçük çocukları bile pak ruhlarını teslim ederken siyonizmin boynuna bir lanet halkası geçirdiler.

Hangi güç Amerikalı bir sivile, Dışişleri Sözcüsü Miller’e yönelik “Bugün kaç çocuk öldürdün?” sözünü söyletebilirdi?

Oysa 7 Ekimden önce dünyanın büyük kısmında Siyonist rüzgarlar esiyor, birçok yer işgal altında bulunuyordu.

Abdulkadir el Murabıt (Ian Dallas), “Diyalektiğin Sonu” adlı eserinde tabloyu net olarak ortaya koyuyor:

“Savaşın hemen sonrasında israil devleti kuruldu ve bütün bir halkın serveti ve toprağı ellerinden alındı. Terör, bütün dünyanın gözleri önünde bütün bir Filistin halkını topraklarından söküp attı ve mülteci kamplarına sürükledi. Köyler silinip süpürüldü, işkence ve soykırım o günden bugüne politik araçlar olageldi. Acı çekmiş olmasından dolayı var olma hakkı olduğunu öne süren ülke, yalnızca başkalarına bu acıyı çektirmekle kalmadı ama kendilerine Naziler tarafından uygulanan aynı polis terörü yordamlarını açıktan açığa oluşturdular. Çok geçmeden, acı çekmişliğinden dolayı başkaları üzerinde kibirlice ahlaki üstünlük iddiasında bulunan bu ülke, dünyadaki beş büyük silah satıcısından biri, dünyadaki ikinci büyük işkence teknolojisi ihracatçısı ve dünyanın en acımasız ve en etkili gizli servisine sahip ülkesi haline geldi.”

Biden, Siyonizm kabusunun bitmeye başladığını, vicdanını kaybetmemiş insanların uyanmaya başladığını gördüğü için neredeyse yalvarırcasına sesleniyor, terör çetesi elebaşlarına, “ateşkes” çağrısında bulunuyor.

Siyonist çete, katliamlara devam da etse, ateşkesi kabul de etse yenildi ve bu yenilginin yıkıcı etkileri Allah’ın izniyle kısa sürede kendini gösterecektir.

Telaşın nedeni süreci uzatmaya yöneliktir.

 

Yazarın Diğer Yazıları