İNSANLIĞIN İSYANI
Faşizm, ikinci dünya savaşından bugüne büyük değişime uğradı.
Birçok ideolojik kimliğe büründü; ama herhalde en rahat semirme imkanını neoliberalizmle buldu.
Amerika, Almanya ve İngiltere’de sağ ve solun neredeyse aynı Siyonist tepkileri vermesi birçok insanda şok edici bir uyanışa neden oldu.
Siyonist çete silahlı kuvvetlerinin uygulamaları için “Barbarlığın berrak yüzü” tanımlamasında bulunan Amerikalı-Kanadalı bilim adamı ve kültür eleştirmeni Henry A. Giroux, “şekil değiştiren faşizm” konusunda önemli tespitlerde bulunur:
“Neoliberalizm, gangster kapitalizmin bir biçimi olarak, faşizm altında onaylanan ve üretilen ideolojik mimarinin, zehirli değerlerin ve ırkçı toplumsal ilişkilerin açığa çıkması için verimli bir zemin sağlar.”
Aslında tablo ortadaydı; ama bazı belirsizlikler insanları karar verme konusunda tedirgin ediyordu.
Neoliberalizmin oluşturduğu özgürlük maskeli korkunç baskı ortamının bireysel ve toplumsal hayatı nasıl kontrol altına aldığını anlayabilmek için bir Gazze soykırımı yaşanmalı, dünyanın gözü önünde “canlı yayın” vahşi cinayetler işlenmeliydi.
Mülteci sorunu karşısında verilen tepkiler, Ukrayna’ya sahip çıkarken kullanılan argümanların Gazze söz konusu olduğunda hiç hatırlanmaması, faşizm lanetlenirken, “Yahudi ulus devlet kanunlarının”, ırkçı apartheid uygulamalarının, Filistinlilerin insan olarak görülmediğine dair yapılan açıklamaların görmezden gelinmesi ya da hiç tepki çekmemesi nasıl izah edilebilir?
Neoliberalizm aslında ne idi?
Biraz sert bir şekilde sarsıyor Giroux:
“Aşırı milliyetçilik ve ırksal saflığın popülist kutsanışı; özgürlüğün ve fikir ayrılığının baskılanması; yalanları teşvik eden bir kültür; aşağılama gösterisi ve diğerlerinin şeytanlaştırılması; bir çöküş söylemi; vahşi sömürü ve nihayetinde heterojen biçimlerde devlet şiddeti..”
Batı’da “üniversite isyanlarına” yukarıdaki açıklamanın gölgesinde bir daha bakmakta fayda var.
Faşizm, sembol ve söylem bazında Batı siyasetinde pek görünmeyebilir; ama aslında insanlığını kaybetmemiş az sayıda kişi dışında siyaset, sermaye, sanat ve akademide büyük bir güç ve hakimiyete sahiptir.
Adalet isteyenler baskılanır, insani çığlıklar susturulur; ama bu arada özgürlük ve eşitlik sloganları hiç eksilmez.
Dünyanın en seçkin üniversitelerinden olan Harvard’ın rektörünün bu yılın başlarında “Antisemitizm suçlamasıyla” görevinden ayrılmaya zorlanması “Neoliberal faşizmin” kendini net olarak gösterdiği bir olaydı. Amerika ve Avrupa üniversitelerinde insani tepkinin ortaya çıkması için 3-4 aylık bir sorgulama dönemi geçirmesi gerekiyormuş.
Gazze, dünyanın birçok yerinde özgürlüklerin “sanal”, faşizmin ise kanlı canlı bir şekilde “gerçek” olduğunu gösterdi.
Barbar Siyonist ordunun Gazze’de üniversite binasını, her tarafına bombalar yerleştirerek havaya uçurması, sadece bir yapıya değil Filistin’in entelektüel gelişmişlik seviyesine yönelik de bir saldırıydı; ama bunu uluslararası akademi neredeyse hiç umursamadı.
Gazze’de Üniversite rektörleri ve hocaları dünyanın gözü önünde “hedef gözetilerek” katledildi.
Siyonizm balonu patladı, liberal boyalar döküldü.
Bu insanlığın isyanıydı.
Batı’nın Siyonizm tarafından şekillendirilmiş “neoliberal faşist” siyaset ve uygulamaları, bu gerçeklerin üstünü artık örtmeyi başaramadı.
Siyonist soykırımcının rahatlığı Batı’da siyasetçileri de etkiledi ve birçok meselede faşist yüzlerini gizleme gereği duymadılar.
Amerikalı senatörler, bazı adımlar atmayı düşünen Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne tehdit mektubu gönderdiler ve altına imzalarını attılar.
Attıkları imzalarla ellerini binlerce kadın ve çocuğun kanına buladıklarını iyi biliyorlardı.
Siyonazizm artık daha açık oynuyor.