İŞGALİN BOYUTLARI
Aksa Tufanı sonrası yaşananlar ezberleri bozmaya, dünyanın vicdanını uyandırmaya devam ediyor.
Zalim ve mazlum karşısında verilen tepkiler, materyalist dünyanın değer yargılarınca anlaşılamayacak bir noktaya geldi.
Maddi çıkarların zedelendiği, kariyer hesaplarının bir tarafa bırakılmak zorunda kalındığı, hatta yer yer can kayıplarının söz konusu olduğu ortamlardan söz ediyoruz.
Süreklilik arz eden ve sürekli artan kitle eylemleri meselenin bireysel maceraperestlikle izah edilmesi eşiğini çoktan aşmış durumda.
Amerika’da Kolombiya Üniversitesinde küçük bir grubun oturma eylemi yaparak başlattığı soykırımı protesto gösterileri birçok üniversiteye yayıldı ve hatta Avrupa’nın bazı üniversiteleri bile buna destek çıktı.
Protestoların yayılması hükümetlerin korumaya çalıştığı “Mağdur Siyonist” imajının kısa sürede yerle bir olmasını, soykırımcının ve ortaklarının kirli yüzünün tüm berraklığıyla ortaya çıkmasını sağladı.
Polisin hiç de normal olmayan bir şekilde yaptığı sert müdahale, öğrenci ve akademisyenlere geri adım attırmadı.
Bir akademisyenin göstericilere destek verirken söylediği sözler protestocuların ne ile karşı karşıya olduklarını iyi bildiklerini ortaya koydu:
“Buraya geldiğimde kariyerimin zarar göreceğini biliyorum; ama gelmem gerektiğinin de farkındayım.”
Amerika’da protestolar üniversitelerde bu derece yoğunlaşmamışken de ABD ve Avrupa’da hem öğrencilere hem de akademisyenlere bu konularda baskı yapıldığına dair çok sayıda haber düştü medyaya. Bazı yerlerde akademisyenler görevlerinden istifa etmek zorunda kaldılar.
Aslında bu durum, insanları, siyonizmin medya ve sinema kadar akademide de etkin olduğu gerçeğiyle yüzleştirdi. Bu etkinliğin boyutları belki ilk anda tam olarak anlaşılamadı. Ta ki Atlanta’daki Emory Üniversitesinin Felsefe Bölümü Başkanı Profesör Noelle McAfee, 'Gazze'de bebekler katlediliyor' ifadelerinin ardından polis tarafından ters kelepçe ile gözaltına alınan kadar…
Evet, hem akademisyen, hem felsefe hocası hem de bir kadın “Gazze’de bebekler katlediliyor” dediği için, yani soykırımcı vahşete karşı çıktığı için, yani “ifade özgürlüğünü” kullandığı için ters kelepçe ile gözaltına alındı.
Bu kez birilerinin söylemesine gerek kalmadan “kralın çıplak olduğu” gerçeğiyle yüzleşti insanlar. Amerika ve Avrupa’da siyaset kadar, medya kadar, sinema kadar akademinin de “Siyonist işgali” altında olduğu gerçeğiyle yüzleştiler.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Hüsam Şakir, meseleyi net olarak izah etti:
"Yaşananlar, üniversitelerin bağımsız olmaması, finansörlerin otoritesine boyun eğmesi ve akademik hayatın yatırımlarla iç içe geçmişliği gibi bir dizi ABD ikilemini ortaya çıkardı. Aynı şekilde, israil'in, Columbia Üniversitesi de dahil olmak üzere Amerikan üniversiteleriyle yatırımlar ve belirli araştırmaları finanse etmek yoluyla ilişkiler içinde olduğu da ortaya çıktı. Bu da, daha önce mercek altına alınmamış bir dosyayı açtı."
Evet, Aksa Tufanı önümüzdeki süreçte yeni dosyaların da açılmasını sağlayabilir.
Siyonist sermaye ve istihbaratının, medya ve siyasette ne tür şantaj ve teşvik araçları kullandığına dair bilgiler de bir süre sonra konuşulmaya başlanabilir.
Böylece belki de 75 yıllık işgal, soykırım ve vahşeti görmezden gelerek “HAMAS da sivilleri vurdu” sözünü tekrarlayan siyaset, medya ve sermaye çevrelerinin nerelerden beslendiklerini de öğrenebiliriz.