• DOLAR 34.591
  • EURO 36.405
  • ALTIN 2984.912
  • ...

Bundan bir süre önce Cezayir’in Arap ülkelerini temsilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) sunduğu Gazze ve çevresini içeren ateşkes taslağı görüşüldü.

Beklendiği gibi Amerika “ateşkes içeren taslağı” veto etti.

Kalıcı ateşkes yerine “geçici ateşkes” ve esir takası önerdi Amerika.

Yani işgalci terör rejimi ile aynı taleplerde bulundu.

Birçok ülkeden yaşanan “vahşi soykırıma devam” anlamına gelen veto için hiçbir açıklama yapılmazken, bazıları “dudak ucu” ile rahatsızlığını dile getirdi.

Mesela Suudi Arabistan…

Yapılan açıklamada sonuçtan dolayı “üzüntü duyulduğu” ifade edilmiş; ama seçilen kelimeler dikkat çekici.

Suudi Dışişleri Bakanlığı “ateşkes taslağının veto edilmesinden” dolayı üzülmüş; ama kimin veto ederek “soykırım ortağı” olduğu konusunda bir ifade kullanmamış.

İşgalci teröristlerin hastane basıp bebekleri öldürmesi, gıda girişini engelleyip insanları açlığa mahkum etmesi, alıkoyduklarını infaz edip toplu mezarlara gömmesi yeteri kadar rahatsız etmemiş olmalı ki, diplomatik dili kullanmaya devam etmiş Riyad yönetimi:

“Bu operasyonlar, Filistin sorununa yönelik diyalog ve barışçıl çözüm çağrılarına hizmet etmediği gibi ilgili uluslararası kararlara uyulmadığını gösteriyor.”

Peki, “Biz de siyonist işgalcilerin barışa ve çözüme taraf olmadıklarını, uluslararası kararlara uymadıklarını biliyoruz” anlamına gelen bu sözlerden sonra “imkanlar ölçüsünde” bir eyleme geçmek gerekmiyor mu?

Sadece Suudi’yi kast etmiyoruz elbette.

Mesela Türkiye “Bağımsız Filistin devleti” ve “İki devletli çözüm” söylemini nereye kadar sürdürecek?

Doğu Kudüs adım adım Yahudileştirilirken ve göz göre göre Mescid-i Aksa’nın statüsüne müdahale edilirken Ürdün mevcut pozisyonunu devam mı ettirecek?

Netanyahu ve kabinesi lafı hiç de oraya buraya çekmeden açık seçik olarak “iki devletli çözümü” reddettiklerini, Gazze’nin de Batı Şeria’nın da yönetimini ele alacaklarını, Filistin topraklarını adım adım Filistinsizleştireceklerini söylerken, Filistin devletini resmen tanıyan ülkeler yaşananları ve yaşanacakları sadece izleyecek mi?

Öyle görünüyor ki, insanlığını kaybetmemiş tüm dünya insanları yöneticilerinin aksine sessiz kalmayı reddederken, işbirlikçi rejimler, ulusal çıkarları için insanlığını bir tarafa bırakanlar tiyatrodaki rollerine devam edecekler.

Gazze’nin şerefli halkı, izzetli direnişçileri, Allah’tan başkasına teslim olmayı reddediyor ve sahnelenen iğrenç tiyatroda hem oyuncuların hem de izleyenlerin ağızlarının tadını bozuyor.

Ayçin Kantoğlu, bir süre önce şunları söylemişti:

“Bugün dünyanın her bir yerinde bu çocuklar için insanlar ayağa kalkıyorlar. Tabi alıştığımız usulde İsrail-Filistin savaşı adını koyuyoruz ama bana sorarsanız bu insan haysiyetinin yeryüzüne açtığı bir savaştır. Çünkü haysiyetin ineceği bir yer kalmadı yeryüzünde. Havada. Mutlak surette bir yere inecek. Biz orada olacak mıyız olmayacak mıyız? Aslında biraz meselemiz böyle. Çünkü görünen o ki Gazze dışında dünyada her yer işgal altında. Hepimiz işgal edildik.”

“Ulusal çıkarlar” diyenler de “koltuğuma bir şey olmasın” diyenler de işgal edildiklerinin farkında ve maalesef üç günlük dünya için “iğrenç tiyatroyu” izlemeye devam ediyorlar.

Bunu reddedenler de var ve temennimiz sayılarının artması.

Şili’nin Uluslararası Adalet Divanındaki temsilcisi, herkesin görmezden gelmeyi tercih ederek devam ettirdiği “tiyatro”yu reddetti ve şunları söyledi:

"İşgal, ilhaktan ayırt edilemez hale gelmiştir. Çünkü İsrail ne kendini geçici bir işgalci olarak görmekte ne de öyle davranmaktadır. İsrail'in politikaları bölgede iki devletli bir çözüme ve sürdürülebilir bir barışa ulaşma ihtimaline ters düşmektedir"

Yazarın Diğer Yazıları