• DOLAR 34.596
  • EURO 36.329
  • ALTIN 2930.525
  • ...

Küreselleşmenin, “Dünya ekonomisinin, dünyanın bir yerinde ortaya çıkan şeyin sosyo-ekonomik çevreye ve başka yerlerdeki bireylerin ve toplulukların yaşam tarzlarına yansımaları olacak şekilde entegrasyonu” şeklinde teknik bir tanımı yapılır.

Küreselleşme, ekonomiyi esas alarak kültürel ve siyasi alanda da adımların atılmasını ve bu alanlarda aslında kontrol ve yönlendirme amaçlı olan; ama “entegrasyon” diye bir kavramla izah edilen bir sürecin başlamasını da öngörüyordu.

Başarısız olduklarını söylemek zor.

Sınırları net olarak çizilmiş alanlarda “demokrasicilik” oyunu, batılı kafaya entegre edilerek yeniden dizayn edilen kültürel atmosfer, başarılı bir şekilde oluşturuldu. Bazı yerlerde “kural dışı” davranışlar sergilendiğinde, itiraz edenleri, “terörist” ya da boğucu gelenekçilik gibi tanımlarla soyutlamaya ve kirli enformasyonla insanların gerçeğe ulaşmasını engellemeye çalıştılar.

Devşirme tipler “bilim insanı”, “büyük sanatçı”, “dünyanın tanıdığı ekonomist” diye pazarlandı ve perde gerisindeki kirli tezgâhı, maskelerin altındaki iğrenç yüzleri göremeyenlere kabul ettirildi.

Dünyanın “bir köye dönüşmesi” kendi tabirleriyle “az gelişmiş” ülkelerin işgal edilmesi, halkların, ya diktatörlüğe ya da kaosa mecbur bırakılması anlamına geliyordu.

“Kadife devrimler” tümüyle kontrollüydü ve “küresel köyün” genişlemesi anlamını taşıyordu.

“Arap baharı” kontrol dışıydı; ama “tarlalar uzun zaman önce iyice sürüldüğü” için kontrol çabuk sağlandı ve “ya diktatör ya kaos” süreci devam ettirildi.

Gazze dengelerini bozdu.

Aslında dengelerin bozulması süreci yeni başlamadı.

Bundan tam 15 yıl önce yine Gazze’ye yönelik vahşi bir saldırı gerçekleştirdi Siyonist teröristler. 27 Aralık 2008’de başlayıp 22 gün süren Furkan Savaşı, Siyonistleri şaşırttı; ama küresel sistemin şeytanlarının dengesini bozdu.

Gazze, ağır bir kuşatmaya maruz kaldı.

Mavi Marmara gemisi, uluslararası sularda Siyonist teröristlerin saldırısına maruz kaldı, yardım gönüllüleri öldürüldü, sivil insanlar alıkonuldu.

Bu korsanlık eylemine “küresel sistemin” tepki göstermesi beklenemezdi, nitekim “israil’in güvenliği” söylemi bu türden “küçük pürüzleri” silip süpürecek kadar güçlüydü.

İslami Direniş Hareketi hazırlıklarını yoğunlaştırdı.

Kudüs Kılıcı operasyonu, ilk defa inisiyatifin el değiştirmesini gösterdiği için önemliydi.

 İşgalci teröristlerin Mescid-i Aksa'yı hedef alan baskınları ve Şeyh Cerrah Mahallesi'nde ikamet eden Filistinlilerin evlerini yıkıp burayı tahliye etmeyi amaçlayan saldırıları artınca Kassam Tugayları, 10 Mayıs 2021 tarihinde işgal altındaki topraklarda belirlenmiş hedeflere füze saldırıları başlattı.

İşgalci rejimin aldığı tüm desteklere rağmen ciddi bir direniş gücü karşısında yalpaladığı ortaya çıkarken, İslami Direniş’in geçen süre içerisinde gücüne güç kattığı anlaşıldı.

Netanyahu, başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra psikopat katillerden oluşan kabinesi “Gazze’yi yeniden işgal etme” düşüncesini dillendirmeye başladılar.

Aksa’ya yönelik baskınlar ve Batı Yaka’daki infazlar belirgin bir şekilde arttı.

Aksa Tufanı harekatı, bu iklimde çıktı ortaya.

Siyonist üsler basıldı, özel birlikler imha edildi ve yüzlerce asker esir alındı.

Hem askeri hem de istihbarat açısından Siyonist rejimin çöküşünün işaretleri göründü bu operasyonda.

Ama asıl önemli olan, “Küresel sistem”in dengesinin bozulması..

Yıllardır abluka ile insani ihtiyaçlardan bile mahrum bırakılan küçücük Gazze, küresel sistemin önemli aktörlerini birer birer Tel Aviv’e kadar getirtip siyoniste biat ettirdi.

İnsan hakları, medyanın korunması, sivillere zarar verilmemesi, yasaklı silahların kullanılmaması, hastanelerin ve mabetlerin vurulmaması, ilaç ve gıdaya erişimin engellenmemesi… buna benzer tüm “helvadan putlarını” yedi küresel sitem.

Onca yıldır özenle oluşturdukları “soykırım edebiyatı”, “Yahudi mağduriyeti” algıları yerle bir oldu. İnsanlar, tüm karartma çabalarına rağmen “çocuk öldüren, hastane bombalayan”, öldürmekten psikopatça zevk alan “katil Yahudi” gerçeğiyle yüzleştiler. Soykırım mağduru olduklarını iddia edenler, sonuçta hiçbir şey olmasa da, “soykırım suçundan” yargılandılar.

Ve Epstein davası dengelerinin iyice bozulduğunu gösterdi.

Evet, “çocukların tecavüze uğrayıp öldürülmesini” bir sektör haline getiren Epstein, sadece bir Yahudi değil aynı zamanda bir MOSSAD ajanı!

Önümüzdeki süreçte dengesi iyice bozulan küresel sistem pisliklerini kusmaya devam edecek.

 

Yazarın Diğer Yazıları