• DOLAR 34.609
  • EURO 36.434
  • ALTIN 2932.446
  • ...

Güney Afrika Cumhuriyeti hükümetinin Gazze’de yaşanan soykırımı uluslararası yargıya taşıması pratik bir sonuç elde edileceği umudu taşımasa da “tarihe not düşme” anlamında değerli bir girişimdir. Nelson Mandela’nın takipçileri bu adımlarıyla “Apartheid”i unutmadıklarını gösterdiler; ama bu arada Siyonist faşizmi rahatsız ettiler.

İşgalci terör çetesi Cumhurbaşkanı Herzog, Uluslararası Adalet Divanı’nda, Yahudileri “Filistinlilere karşı soykırım” yapmakla suçlayan bir davadan ‘daha acımasız ve mantıksız bir şey olmadığını’ iddia etti.

“Soykırım mağduriyeti”nden o kadar çok rant elde etmeleri bir yana, bu kavramın kendilerine has olduğuna, başka “büyük katliamlar” için kullanılamayacağına ciddi ciddi inanıyorlar.

Tabii bu arada “soykırım” konusunda kendilerinin belirlediği ve istedikleri zaman sınırlarında oynamalar yapabildikleri “soykırım standartları” da belirlemişler.

Mesela Garaudy “Holokost” sırasında 6 milyon Yahudi’nin öldürüldüğü iddiasının tutarsızlığını yine Yahudi kaynaklara dayanarak ortaya koyarken, Avrupa’da Siyonist baskıyla karşılaşmasının sebebinin “standartları bozmak” olduğunun herhalde farkında değildi.

Auschwitz kampında ölen Yahudilerin sayılarıyla ilgili “şişirmelerin” sebebi bir katliamın soykırım sayılabilmesi için gerekli standartların oluşturulması olabilir.

Aslında 2. Dünya savaşında 13 milyon Rus ve 9 milyon Alman’ın ölmüş olmasını göz önüne alırsak rakamlarla ilgili tez de çökebilir.

Yoksa soykırım ile ilgili önemli olan kimin yaptığı ve kime karşı yaptığı mı?

Ermenilerin 1915’te yaşadıkları ile ilgili birçok ülke “soykırım” ifadesini kullanırken Türkiye neden bunu “Tehcir” olarak adlandırıyor?

Ortada bir gariplik var.

Türkiye Cumhuriyeti, normalde Osmanlı’ya ait her şeyi reddederken neden “tehcir” değil de “soykırım” demiyor ve suçu Osmanlı’nın üzerine atmıyor?

Meselenin Türkiye Cumhuriyetinin kurucu aklı olan İttihat ve Terraki ile “tehcir” konusunda en büyük sorumlunun İttihatçıların en önemli isimlerinden Talat Paşa ile nasıl bir alakası olabilir?

Ya da şöyle soralım: “Tehcir”de Osmanlı hanedanının hiçbir dahlinin olmaması mı olaya bakışta belirleyicidir?

Asıl konuya dönelim..

Soykırım, sözlüklerde şöyle tanımlanır: Fertlerini imha etmek suretiyle etnik bir grubun düzenli olarak yok edilmesi.

Garaudy, Nazi politikası ile ilgili şu ilginç bilgiyi paylaşır:

“Nasyonal Sosyalist adlı partisinin kuruluşundan itibaren, sadece komünizmin kökünü kazımayı değil, bütün Yahudiler'i de önce Almanya'dan, sonra da hakimi olduğu zaman bütün Avrupa'dan sürmeyi hedeflemişti. Üstelik de bunu en insanlık dışı bir şekilde yapacaktı: Önce göç ettirme, sonra sürme ve savaş sırasında da, ilkin Almanya'daki toplama kamplarına hapsetme, peşinden de hepsini topluca kovup atma yoluna gitti. Toplu sürgün için önce Madagaskar düşünülmüştü. Burası Avrupa Yahudiler'i için geniş bir getto oluşturacaktı. Derken onları işgal edilen Doğu topraklarına, özellikle de Polonya'ya sevk etme yolunu seçti.” (Garaudy, İsrail, Mitler ve Terör)

Şu anda Gazze’de soykırım gerçekleştiren Siyonist işgal rejiminin son günlerdeki gündemini hatırlayıp Garaudy’i bir daha okuyun.

Evet, Siyonist çete kabinesi, Filistinlileri bir tarafta vahşi bir bombardımanla katlediyor, diğer tarafta onları farklı ülkelere, mesela Ruanda’ya, Çad’a sürmeye dair planlar yapıyor.

Aynen Naziler’in Yahudilere karşı yaptıkları ve planlamaları gibi…

Sadece bu bile siyonizmin Nazizm ile ne kadar benzerlik taşıdığına iyi bir örnektir.

Bir de Schoenman’ın yazdıklarına bakın:

“Siyonizmin kurucuları anti-Semitizmle çatışmayı istemiyorlar, tersine, Yahudileri yaşadıkları ülkelerden ayırmak gibi ortak bir arzuyu paylaştıkları için anti-Semitleri müttefik olarak görüyorlardı. Adım adım, Yahudi nefreti ve anti-Semitizmin değerlerini özümlerken, Siyonist hareket anti-Semitleri en güvenilir destekçi ve koruyucu olarak görmeye başladı.” (Ralph Schoenman, Siyonizmin gizli tarihi)

Evet, Herzog, “soykırımcı” olarak suçlandığı için öfkeli; ama aslında bu öfke büyük bir korkudan kaynaklanıyor.

Uluslararası yargılamalar, Batılının zihin dünyasını hareket edemez hale getirmiş olan “Holokost bariyeri”nin kırılmasına ve Siyonistlerin aslında Naziler’den hiçbir farklarının olmadığının açığa çıkmasına sebep olabilir diye korkuyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları