• DOLAR 34.612
  • EURO 36.434
  • ALTIN 2932.06
  • ...

Gazze’ye yönelik soykırımdan söz edildiğinde, kalplerini ve kalemlerini kötülüğün en somut hali olan siyonizme satmış olanlar hemen şöyle bir argümana sarılırlar: “HAMAS, israil’in var olma hakkını kabul etmiyor.”

Mesele gerçekten de sadece bu mu?

Bir asırdır süren işgali, sürgünleri, katliamları bir tarafa bırakarak meseleye, “iki devletli çözüm” penceresinden bir daha bakalım.

İşgalci terör rejimi, hiçbir dönem “iki devletli çözüm” fikrine yakın durmadı.

Eğer Filistin devletinin tanınmasına ses çıkarmamışsa bu onayladığı ya da işlevselliğine izin vereceği anlamına da gelmedi. Özellikle “Toprak karşılığı barış” fikrine inandırılmış olan Arafat sonrası “işgalci yerleşimlerin” artırılması, Batı Şeria’daki Filistin yerleşimlerini birbirinden ayıracak şekilde koridorlar oluşturulması, sık sık infaz ve tutuklamalara başvurması, Siyonistlerin çok farklı bir ajandayı devreye soktuklarını gösterdi.

Siyonist çete hiçbir zaman Filistinlileri “kendi topraklarında yaşayan bir halk” olarak görmedi. Tüm çabası ve hesapları Filistinliler için hayatı elden geldiğince zorlaştırıp çekilmez hale getirerek onları göç etmeye zorlamaktır.

İşgalci terörü kınayanlar da, “HAMAS ortadan kaldırılmalıdır” diyenler de nihayetinde “İki devletli çözüm” fikrinde birleşiyorlar.

İlginç olan ise bunun Amerika tarafından bile dile getirilmesi…

Oysa Oslo’nun mimarı olan Amerika, Siyonist cephenin en ılımlısından en radikaline kadar hiçbir tonunun “iki devletli çözüm” fikrine yakın olmadığını bilmesine rağmen, askeri ve ekonomik yardım yapmaktan geri durmadı.

Hatta Netanyahu ve ekibi, Tel Aviv’deki protestolardan dolayı Biden’i ve Amerika’yı suçladığında bile Amerikan tarafından “orantılı” bir cevap verilmedi.

Siyonist cephenin söylemi netti:

İşgal çetesi İletişim Bakanı Shlomo Karhi, birkaç gün önce klasik Siyonist söylemi yineledi: “Burada Filistin Devleti olmayacak" diyen Karhi, "Ürdün ile deniz arasında başka bir devletin kurulmasına asla izin vermeyeceğiz. Asla Oslo'ya geri dönmeyeceğiz.”

Yani katliam ve vahşet karşısında fiili olarak hiçbir şey yapmayan ülkelerin tümünün “Filistinlilerin haklarını savunuyoruz” görüntüsü vermek için “İki devletli çözümü destekliyoruz” söylemi, tümüyle altı boş, pratikte hiçbir karşılığı olmayan bir şeydir.

Amerika ve çetesi karşısında bir araya gelme ve bir güç oluşturma iddiasındaki Bricks ve Şangay aktörleri de İslam dünyasındaki iktidar sahipleri de Siyonist çetenin kınamalardan dolayı stratejisini değiştirmediğini, hatta bu kınamaların da Amerikan vetosu nedeniyle havada kaldığını iyi biliyorlar. Hiçbiri ne tek tek ne de toplu olarak Amerika ve çetesini karşısına almaya cesaret edemiyor. Yaptırımlardan dolayı sıkıntı çeken Rusya’nın durumu ortada…

Ortada çözüm için iki seçenek kalıyor.

Ya Batı’daki iktidar sahiplerini büyük halk kitleleri ile adım atmaya zorlamak ya da direnişin işgalciye ve dostlarına hak ettikleri cevabı vermesini beklemek…

Birincisi bazı Filistinliler için büyük bir hayal ve belki de tek yol.

Edward Said de böyle düşünenlerdendi:

“Bir halk olarak biz Filistinliler, Güney Afrika’daki “apartheid karşıtı” hareketin yaptığını yapmalıyız: Yani, Avrupa’da ve özellikle ABD’de meşruiyet kazanmalı ve bunun sonucunda apatheid rejimini gayrı meşru kılmalıyız. Filistin’in kendi kaderini tayini konusunda herhangi bir ilerleme sağlamak için, israil sömürgeciliğinin bütün ilkesi benzer şekilde gözden düşürülmelidir.”

Çok kıymetli bir düşünce adamı olan E. Said’in siyonizmin asıl merkezinin ABD olduğunu görememesini yadırgadığımızı belirterek şunu diyebiliriz: Eğer Edward Said, 7 Ekim’i ve sonrasını görmüş olsaydı büyük ihtimalle düşüncelerini revize eder ve direnişten başka yol olmadığını söylerdi.

Evet, direnişten başka yol yok, çünkü yakın tarih bize net olarak göstermiştir ki, Siyonist terörist ancak güçten anlar.

Yazarın Diğer Yazıları