• DOLAR 34.612
  • EURO 36.43
  • ALTIN 2930.92
  • ...

Aksa Tufanı harekatında Siyonist terör rejiminin yediği büyük darbe normal şartlarda tüm dünyadaki anti emperyalist hareket ve yapıları heyecanlandırmalı, sevindirmeli ve canlandırmalıydı.

Öyle ya ortada sermaye ve medya gücünü ölçüsüzce kullanan, devasa silah ve istihbarat gücüne sahip, hiçbir hukuk ve kural tanımayan bir güç vardı ve bu güç her türlü teknoloji ve silah gücü kullanılarak tecrit edilmiş, ellerinde çok kısıtlı imkanlarla hazırlık yapmış olan direniş grupları tarafından birkaç saat içinde darmadağın edilmişti.

Siyonist terör çetesi öyle afallamıştı ki, kendi vatandaşı sivilleri silahlarla taramış, bombalamıştı.

Aksa Tufanından hemen sonra medyayı takip edenler şunu gördü:

Açık Siyonistler şaşkındı; ama gizli siyonistler aşırı derecede öfkeliydi.

Farklı kimliklerde, farklı meslek gruplarında kendini gösteren bu maskeli Siyonistler “israil bundan sonra Gazze’yi dümdüz edecek” derken aslında bilinçaltı düşüncelerini, temennilerini dile getiriyorlardı.

Ve evet, Siyonist terör çetesi kendisinden bekleneni yaptı/yapıyor ve dostlarının da verdiği destekle Gazze’ye metrekareye düşecek şekilde bombalar yağdırıyor.

Burada birçok kimsenin beklemediği şey ise 2 ayı aşkın süredir devam eden vahşi saldırılara rağmen Siyonist terör çetesinin psikolojik üstünlüğü ele geçirememesi ve Kassam’ın işgal rejiminin iç siyasetini karıştıran şiddetli darbeleridir.

Filistin kefiyesi ve Ebu Ubeyde figürü tüm dünyada kirli emperyalist düzene itirazın bir simgesi haline geldi. Özelikle Güney Amerika solu söylem ve eylem bazında nerede durduğu ya da durması gerektiği konusunda iyi bir sınav verdi. Avrupa’da da İngiliz İşçi Partisi ya da Alman Sosyal Demokratları saymazsak sol parti ve gruplar işgalci rejime tepkide hiç geri durmadılar.

Türkiye’deki durum ise ibretlik…

Kürt ve Türk ırkçılarının insani anlamda en diplere battığına ve katledilen binlerce çocuğa, vurulan hastane ve mabetlere rağmen Siyonistleri desteklemeye devam ettiklerine şahit olduk.

Solcuların tutumu ise gerçekten ilginç…

Mevcut tabloya nasıl bakacakları konusunda tedirginler ve büyük çelişkiler yaşıyorlar.

1990’lara kadar Filistin dendiğinde akla sol ideoloji ve sol gruplar geliyordu.

Hatta FKÖ dediğimiz çatı yapılanma bir sol örgütler koalisyonuydu.

Yaser Arafat dahil FKÖ liderleri Sovyetler Birliği kontrolündeki Varşova Paktına bağlı ülkelerden destek alıyor, silahlı sol örgütler Filistin kamplarında “gerilla eğitimi” alıyorlardı.

Gerilla savaşı ve emperyalizme karşı küresel mücadele önderlerinden kabul edilen ve Küba’daki Komünist devrimde önemli rolü bulunan Ernesto Che Guevara’nın da 1959’daki Gazze ziyaretinin de önemli sonuçları olmuştu.

Che Guevara ziyaret ettiğinde Gazze, Mısır Arap Cumhuriyeti’nin kontrolündeydi ve Mısır’ın başında sosyalist Arap milliyetçisi ve dönemin firavunu Cemal Abdunnasır bulunuyordu. Abdunnasır, Guevara’ya “Devlet nişanı” vererek onu taltif ediyor, ideolojik olarak duruşunu gösteriyor; ama çok fazla da ön plana çıkmasını istemiyordu. Kaynaklar, Mısır’ın kısıtlama çabalarına rağmen Che Guevara’nın Gazze solcularını çok etkilediğinden söz eder.

67’deki Arap-israil savaşında Gazze, Siyonist rejim tarafından işgal edildi.

1987’deki ilk İntifada’ya kadar Filistin’de FKÖ’nün çatısı altındaki sol örgütlerin faaliyetleri vardı.

Gazze’de solun etkisi öyle yoğundu ki, 1973’te bir çatışmada öldürülünceye kadar Siyonist rejime karşı şehir gerillası mücadelesi veren Muhammed Esved’in lakabı “Gazzeli Guevara” idi.

Komünizmin çöküşü ve Sovyetlerin dağılması Filistin solu açısından da bir tür yıkım oldu.

Sol, Filistin’de hiçbir zaman halka mal olmadı ve bazen milliyetçi bazen de dini söylemlerin arkasına gizlendi.

İslami direnişin ortaya çıkması ve gösterdiği pratik ise solun aksine halkta büyük bir karşılık buldu.

Öyle görünüyor ki Filistin mücadelesinin öncülüğünün İslami direnişe geçmesi özellikle Türkiye solunda rahatsızlığa neden olmuş durumda.

Konuyu detaylarına girmeden burada bırakarak sorularımızı soralım.

-Filistin’de zayıflamış olmasına rağmen sol örgütlerin bir kısmı halen işgal rejimine karşı direnişin tarafında yer alıyor. Bizdeki sol yapılar neden durdukları yeri sorgulamıyor?

-Siyonist rejim Yahudi Ulus Devlet yasası ile “Apartheid” rejimine resmi bir geçiş yapmasına rağmen nasıl oluyor da Türk ve Kürt ulusalcı hareketler bu insanlık dışı ırkçı rejimin tarafında yer alıyor?

-Netanyahu, Arap liderleri aşağılayıp tehdit ettiğinde nasıl oluyor da tek bir tanesi bile çıkıp cevap vermedi?

Bazen sorular cevaplardan daha açıklayıcı oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları