BATILI KAFA VE ÖTEKİ
“Batı uygarlığı nekrofilidir (ölü sevici)” der Alev Alatlı.
Ölüler karşı çıkamaz, tepki gösteremez, kendilerini savunamaz çünkü.
Ölü bedenler, ölü topraklar, ölü kültürler karşısında narsizmin zirvelerinde dolaşırlar.
Terapi gibi gelir onlara.
İngiltere Kraliyet Ailesi'nden ayrılarak Amerika’ya yerleşen Prens Harry’nin hatıraları medyaya düştüğünde tepki gösterenler oldu; ama aslında bir kez daha “kral çıplak” olayı yaşandı.
Harry, Afganistan'da 25 kişiyi öldürdüğünü ve bundan utanç duymadığını söylemişti hatıralarında. Bir televizyon kanalına açıklama yapan İngiliz Prens, benzer açıklamalarını sürdürdü.
İngiliz ordusunda 10 yıl görev yapan Harry, Apaçi helikopterlerini uçurmanın ve düşmanları havadan vurmanın, annesi Diana'nın ölümünün travmasını "atlatmaya" yardımcı olduğunu ve "acısını amaca" dönüştürdüğünü söyledi.
Doğrusu hiç şaşırmadık bu sözlere.
Nükleer silah kullanıp büyük bir katliama ve etkileri belki de yüzlerce yıla yayılacak bir çevre felaketine sebep olanlar da “dünyaya barış ve demokrasi” götürmekten söz edenler de aynı kişiler.
Bizdeki “batıcı kafa” da aynı argümanları kullanmıyor muydu?
Bombalanarak, zehirli gazlar kullanılarak katliam gerçekleştirilen Dersim için de “Medeniyet götürdük” demişlerdi değil mi?
‘Kahraman Türk Kızı’, ‘Türk’ün Kanatlı Amazonu’ diye anılan Sabiha Gökçen, bölgeyi bombalayan pilotlardan biriydi ve bakın nasıl anlatmış bombalama esnasındaki duygularını: “Muhasama (çarpışma) meydanında canlı hedef üzerine bomba atmak insana hiç acımak hissi vermiyor. İnsan yalnız vazifesini görmek için aramayı, vurmayı düşünüyor...”
“Dersim’deki uçuşlarım daha heyecanlı olmuştur... İnsan evvela bombalarını atıyor, bundan makineli tüfeğe geçiyor. Dersim’deki ilk bombardımanın heyecanını unutamam”
İlk bombanın heyecanını unutamamış Sabiha Gökçen, peki acaba o ilk bombada kaç insanın paramparça olduğu konusunda kafa yormuş mudur?
Bombaları bıraktıktan sonra makinalı tüfek ile “canlı hedef” hedefleri vurduğunu söylüyor Sabiha Gökçen. Yani pilotluk kadar iyi silah kullanan tam bir asker…
Prens Harry’den Sabiha Gökçen’e çok fark yok değil mi, yapılan işte.
Biri prens iken diğeri “Tek Adam” olan cumhurbaşkanının “manevi kızı”…
Aslında arada şöyle bir fark var: Prens, öldürdüklerinin sayısını veriyor, Sabiha Gökçen buna gerek bile duymuyor.
Aslında batılı zalim kafa sayıları verdiğinde de insani bir tepki vermiyor.
ABD Eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'e ait röportajı sonradan yayınlanmıştı. Albright verdiği röportajda Irak'ta ABD politikaları nedeniyle “500 bin çocuğun” öldürüldüğünü ve bunun başarı için ödenmesi gereken bir bedel olduğunu belirtmiş, "Irak'ta 500 bin çocuk öldürdük, gerekliydi. Zira biz Amerika Birleşik Devletleri'yiz" ifadelerini kullanmıştı.
Bu kendileri dışındakileri insan olarak, değer olarak göremeyecek kadar narsist bir saplantı ve hastalıktır.
Alev Alatlı, teşhisini şu şekilde koyuyor: “Batılıların başka medeniyetleri algılayamamalarının, kendi kitle kültürlerini dayatmalarının, yaşamın her alanındaki fütursuz sömürgeciliğinin arka-planı kendilerine duydukları aşktır!”
Batılı kafa için kendileri dışındaki herkes “öteki”dir.
“Öteki”yi eğitimde, medyada, siyasi alanlarda belirginleştirmek için her yolu meşru görüyorlar.
Batıda yaşayan bir Müslüman olarak Maria Ekber, batıda Müslümanlara karşı sürdürülen “ötekileştirme”ye dikkat çekiyor:
“Ötekileştirme, bir grup insanı, bu durumda Müslümanları genel insan grubundan farklı göstermeye ve dolayısıyla onlar için empati, özen, endişe gibi, insani, ahlaki ve politik değerlerin ortadan kalkmasına işaret eder.
Bunu en son, çoğu insanın hem Ukraynalı hem de Rus mağdurlar için aşırı üzüntü, şefkat ve empati gösterdiği Rusya-Ukrayna savaşına verilen tepkide görebiliriz. Bu savaşın kurbanları ve buna tanık olanlar için gerçek bir özen ve endişe vardı. Makaleler, yalnızca savaşı gördükten veya duyduktan sonra savaşla ilgili kaygının nasıl yönetileceğinden bahsetti.
Öte yandan, onlarca yıldır – Afganistan, Irak, Suriye, Doğu Türkistan ve Filistin'de – meydana gelen olaylarda Müslümanların ölümlerinden ve yaşadıkları zulümden nadiren bahsedilmiştir.”
Batıyı tanımak önemlidir. Maskelerin neleri sakladığını, kirli hesapları ve yüzleri fark edebilirsiniz böylece. Ama asıl önemli olan Müslümanların kendilerini, büyük tarihi ve kültürel birikimlerini, sahip oldukları potansiyeli ve Batının elinde oyuncağa dönmüş olan insanlığın kendilerine ihtiyaç duyduğunu bilmeleridir.