Kara Harekatı
Suriye’nin kuzeyindeki bölgeyi kontrol eden PKK-YPG’ye yönelik bir “kara harekatı”na karar verildiği ve bunun artık zamanının tespit edilmesi aşamasına geçildiği konuşuluyor.
Devletin tepesinden “kimseden icazet almak zorunda değiliz” anlamına gelen cümleler sarf ediliyor.
Bölgeyi takip edenler ise “Rusya ile bir anlaşmaya varıldığı” görüşünü dillendiriyor. Bundan dolayı da “icazet” konusunda Amerika’nın ima edildiği söyleniyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Taksim’deki bombalı saldırı sonrası doğrudan Amerika’yı hedef alması da bu kanaati kuvvetlendiriyor.
Soylu, saldırı sonrası yaptığı açıklamada ABD elçiliğinin taziyesini kabul etmediğini ifade ederek açıkça saldırının arkasında Amerika’nın olduğunu söylemişti:
“Amerikan Büyükelçiliği’nin taziye dilemesini kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Ve Kobani’yi, terör bölgelerini besleyen ve oradan tüm Türkiye’nin huzurunu bozmaya çalışan bu anlayışa kendi senatolarından para gönderen bir devlet ile müttefikliğimiz elbette ki tartışılmalıdır.”
Aslında Taksim bombalı saldırısından sonra Türkiye’nin PKK hedeflerine karşı rutin olarak gerçekleştirdiği “nokta operasyonların” sayısının artması ve sınırdan PKK kontrolü altındaki bölgelerin topçu atışlarıyla vurulması bekleniyordu; ama hem Irak hem de Suriye’deki PKK hedefleri yoğun bir şekilde havadan bombalandı.
Rusya’nın “hava sahasını açtığı” konusunda bir şüphe kalmamıştı, çünkü uçaklar epey içeri girerek önceden belirlenen hedefleri bombalamıştı.
Amerika eski söylemi üzerinden tepki göstermeye devam etse de Ukrayna’da devam eden savaştan dolayı ne kendi ağırlığını ortaya koyabiliyor ne de Avrupalı dostlarını harekete geçirebiliyor.
Türkiye’nin saldırılarının DEAŞ ile mücadeleyi zaafa uğrattığını söyleyerek “endişelerini” dile getirdi Amerikan sözcüleri.
YPG’nin başındaki isim olan Mazlum Abdi de “DEAŞ ile olan mücadeleyi durdurduklarını” söyleyip Amerika’yı harekete geçirmek istedi; ama dediğimiz gibi Amerika’nın “daha önemli” işleri vardı.
Amerika’nın “masrafları düşürmek için” kendi askerini çekip karada kullandığı PKK-YPG içerisinde “Amerika bizi kandırdı” sesleri yükselse de üst kadrolarda daha temkinli bir dil kullanılıyor.
PKK’nin Suriye’deki yapılanmasının Washington temsilcisi Sinem Muhammed de bu yönde mesajlar verdi: “Pentagon, Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığıyla görüşmelerimiz sürüyor. ABD’li yetkililer saldırılara izin vermeyeceklerini, Türkiye tarafıyla sürekli iletişim hâlinde olduklarını ve saldırıların durması için çabaladıklarını ifade ediyor.”
Bundan önceki TSK’nın kara harekatında Amerika, PKK-YPG güçlerinin sınırın 30 Km gerisine çekilecekleri garantisini vermişti ve şimdi yine aynı sözleri vererek Türkiye’nin kara harekatına girişmesini engellemeye çalışıyor.
Türkiye ise Rusya’nın da teşvikleri ile Esad yönetimiyle görüşüyor ve alanda PKK’yi yalnız bırakarak kara harekatında elini güçlendirmek istiyor.
Esad, Amerikan varlığından dolayı PKK’ye yönelik bir operasyon yapamıyor.
Amerika, Türkiye’nin Ukrayna’daki etkinliğinden ve Akdeniz’de hareketlerinden rahatsız; ama Suriye’deki varlığının hiçbir hukuki dayanağının olmadığını biliyor ve Türkiye ile aynı askeri paktın içinde. PKK’ye ihtiyacı var, çünkü halen Suriye’de kalmak istiyor; ama verdiği silahların işe yaramadığını görüyor.
Amerika’nın silah vermesi ve operasyonel olarak Türkiye’ye karşı durmaması ise PKK içerisinde Türkiye’nin saldırılarından daha fazla kırılmalara neden olabilir.
PKK’nin Suriye’deki askeri varlığının etkinliğini kaybetmesi Amerika’nın oradaki varlığını anlamsız bir hale getirecek. Bununla birlikte Suriye’de PKK hariç tüm grupların Amerika’ya karşı olması onu açık hedef haline getirecek.
Amerika’nın Suriye’yi terk etmesi ise Afganistan’dan sonra ikinci bir prestij kaybı demektir ki, Rusya bunu Ukrayna’da değişen dengelerin intikamı olarak görebilir.
Nitekim Türkiye’nin PKK’ye saldırısı konusunda Rusya’dan destek olarak anlaşılabilecek açıklamalar geldi. Mevcut pozisyonda PKK’nin zayıflatılması, Amerika’nın alanda etkisinin azalması anlamına geliyor. Bundan dolayı Rusya, hem Türkiye’ye “kapı açtı” hem de PKK-YPG ile görüşerek Amerika’dan uzaklaştırmaya çalıştı.
Bölgede silah kadar diplomasi de etkin biçimde devrede ve tüm taraflar bunun farkında. Ve şunu unutmamak lazım: Suriye’de atılan adımların tümünde Ukrayna savaşının dengeleri de belirleyicidir.