Faşizmin yükselişi
Avrupa’da belirgin olarak kendini gösteren; ama aslında dünyanın birçok yerinde yükselişe geçen “yeni faşizm”in belki de en belirgin özelliği Siyonist çete taraftarlığı ve İslam düşmanlığıdır.
Fransa’da keskin bir İslam düşmanı profili çizen Le Pen’in seçim kampanyası sırasında özellikle bir israil televizyon kanalına “Radikal İslam’la ortak mücadele etmeliyiz” açıklamasını yapması “Aşırı sağ” ideolojide yaşanan dönüşümü göstermesi açısından önemli. Bu arada Le Pen’in, oy oranının yüzde 25 seviyesinde olduğunu unutmayalım.
Almanya’da 2. Dünya savaşında yaşananların yükünü taşımaya devam eden Hıristiyan Demokrat ve Sosyal Demokrat hükümetlerin tutumu bir yere kadar anlaşılabilir; ama ırkçı AfD’nin Siyonist sevici tutumunun anlaşılabilir bir tarafı yok.
İtalya’da Salvini’nin faşist söylemleri yetmezmiş gibi, Musollini’den izler taşıyan Meloni’nin iktidara gelmesi artık dengelerin tümüyle değiştiğini gösteriyor.
Daha ilginç olan ise faşizmin Ortadoğu, Kuzey Afrika ve İç Asya’da da benzer refleksler geliştirmesi…
Körfez yönetimlerinde yeni Arap milliyetçiliğinin pragmatizmin en soğuk haliyle bütünleşmesi sonrası işgalci terörist ile “normalleşme” adı altında siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirildiğini, İslami hareketlere karşı düşmanlık seviyesinin yükseltildiğini görüyoruz.
Benzer bir durum Mısır’da da var.
Nasırcı nasyonal sosyalist Arap fikriyatının önemli isimlerinden olan Hasaneyn Heykel’in Sisi’yi darbeye teşvik etmesi ve darbe sonrası verdiği destek birçok kimse için şaşırtıcı değildi. Neticede Abdulfettah Sisi de Arap milliyetçisi ve hatta “Nasır sempatizanı” olarak biliniyordu. Ancak Sisi’nin Siyonist işgal çetesi ile geliştirdiği sıcak ilişkilerin de Heykel’i hiç rahatsız etmemesi dikkat çekti.
Narendra Modi iktidarı sonrası Hint ırkçılığında da aynı tablo ile karşılaştık.
Hint ırkçıları kendilerine hedef olarak Müslümanları aldılar. Modi hükümeti ve yargısı her türlü vahşete, tacize ve insan haklarını ayaklar altına alan uygulamaya ya sessiz kaldı ya da açıkça destek çıktı. Ve aynı hükümetin sağcı ya da solcu olması fark etmeksizin Siyonist işgalci terörist hükümetlerle yakın ilişkiler geliştirmesi “yeni faşizmin” artık şaşırtmayan uygulamalarındandı.
Son olarak İngiltere’deki gelişmelerden söz edelim.
Sokakta “yabancı düşmanlığının” artmasına paralel olarak ülke yönetiminde de milliyetçi renk daha belirgin bir hal aldı.
Büyük bir halk desteğiyle iktidara gelen Boris Johnson da bir dönemin güçlü siyasetçisi ve “Demir Leydi” olarak adlandırılan Margareth Thatcher’a benzetilen; ama sadece 45 gün başbakanlık yapabilen Liz Truss da başbakanlığa yeni seçilen Rishi Sunak da işgalci çetenin işgal ve ilhakını meşrulaştırma anlamına gelen “Kudüs’ü israil’in başkenti” olarak kabul etme konusunda aynı yerde duruyorlar.
Truss, daha başbakanlığının ilk günlerinde “büyük bir Siyonist” olduğunu ilan etmişti. Rishi Sunak ise Truss ile başbakanlık yarışında iken Kudüs'ü israil'in "tartışmasız başkenti" olarak gördüğünü belirtmiş, başbakan olduğu takdirde söz konusu kararı tanıyacağı yönünde sinyal vermişti.
Dışişleri bakanı olarak görev yapmadığını belirten Sunak, bu nedenle konunun hassasiyet taşıyabileceğine işaret etmiş, "kolay olsaydı İngiltere'nin, Kudüs'ü israil'in başkenti olarak zaten tanıyacağını" düşündüğünü söyleyerek başka faktörleri de hesaba katacağını ima etmişti.
Afrika’dan göç eden Hint asıllı anne ve babanın çocuğu olarak İngiltere’de doğan Sunak’ın Siyonist ırkçılık karşısındaki tutumu ise ibret verici.
Uluslararası Af Örgütü'nün, israil'in Filistinlilere "apartheid" rejimi dayattığı yönündeki açıklamalarını eleştirmişti Sunak ve Af Örgütü'nün "yolunu kaybettiğini ve çok tehlikeli solcu ideolojiye bulaştığını" iddia etmişti.
Sunak’ın Hint kökenli olması çok da önemli değil. Aldığı eğitim, dünyaya bakışı, Salman Rüşdi’ye sahip çıkması, işgalci Siyonist çeteyi sahiplenmesi düşünce dünyasının rengini göstermesi açısından yeterli.
Öyle görünüyor ki, Sunak, sömürgeci zihniyet tarafından oluşturulmuş zihin dünyası ile tipik bir İngiliz milliyetçisi gibi davranacak ve ten renginin verdiği kompleks ile “diğerlerinden” daha ırkçı davranışlar sergileyecektir.