• DOLAR 34.609
  • EURO 36.29
  • ALTIN 2924.404
  • ...

Eski ve yeni tartışmaları içerisinde Türkiye’nin nereye doğru gittiği gözden kaçırılıyor gibi.

Hükümet çevreleri “Eski Türkiye” derken parlamenter sistemin çıkmazları, arada bir askerin siyasete ayar vermesi gibi şeylerden söz eder, “Yeni Türkiye”de böyle şeylerin yaşanmadığını iddia ederler.

“Eski Türkiye”nin içerde IMF politikalarına mahkum, sermayenin rant çarklarına hammadde taşımaktan öte bir şey yapmadığı, Kemalist dayatmaların gölgesinde halkın fakirleştirildiği bir gerçek. Dış politikada ise “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde hareket ettiğini belirterek aslında “Yurtta sus, cihanda ise küresel sistemin dümen suyunda git” politikas güttüğü açıkça görülen bir şeydi.

Her gelen hükümet “AB’ye girmek için yapılacaklar” listesini öncelikler içerisinde alır, “NATO içindeki yükümlülükleri” yerine getirmek için azami özen gösterirdi.

Sonrasında özellikle 2010 sonrası politika değişikliği söz konusu oldu.

7 Şubat krizi, 17-25 Aralık yargı darbesi girişimi, 15 Temmuz kalkışması ve başkanlık sistemiyle tabir yerindeyse taşlar yerinden oynadı.

Artık yeni bir Türkiye vardı.

PKK ile mücadelede dağ taş bombalamak yerine nokta hedefler vuruluyor, operasyona sadece profesyonel askerler çıkıyordu.

Amerika ile Suriye’de, Rusya ile Suriye ve Libya’da karşı karşıya geliyordu Türkiye.

İşgal çetesi elebaşı Netanyahu’nun şu sözleri aslında durumun özeti gibiydi:

“Türkiye'yle ilişkilerimizde bir ilerleme oldu. Erdoğan artık iki günde bir yerine sadece altı günde bir bana 'Hitler' diyor."

Türkiye, Kudüs’ün başkent ilan edilmesine gösterilen tepkiye öncülük ediyor ve uluslararası arenada ABD-israil bloku etkisiz birkaç ülke dışında yalnız kalabiliyordu.

Yeni Türkiye’nin içerideki yansımaları ise çok daha ilginçti.

Evet, başörtüsünün üniversitelerde bile yasaklı olduğu günlerden kamu kurumlarında, hatta polis ve orduda bile serbest olduğu günleri gördük; ama devlet kurumlarında toplumdaki karşılığının çok üstünde bir milliyetçi kadrolaşmanın varlığı da söz konusuydu.

Cemal Kaşıkçı, korkunç bir şekilde ortadan kaldırıldığında, ceset parçalarına bile ulaşılamayacak şekilde buharlaştırıldığında Erdoğan, meclis kürsüsünde cinayeti tüm detaylarıyla anlatıyor ve şunları ekliyordu: “İnsanlığın ortak vicdanının temsilcisi olarak Türkiye bu meselenin takipçidir. Ortaya çıkan bilgi ve deliller, Cemal Kaşıkçı'nın vahşi bir cinayete kurban gittiğini gösteriyor. Bu cinayet insanlığın vicdanını yaralayacaktır.”

2019 sonrası hava yavaş yavaş değişmeye başladı.

Küresel sermaye çetelerinin yaptığı saldırılar, Suriye ve Doğu Akdeniz’de yaşanan sıkıntılar, Korona salgınının meydana getirdiği ekonomik daralmalar, Biden’in ABD başkanlığına seçilmesi sonrası muhalefetin yakaladığı hava, Türkiye Hükümetinin de siyasi tercihlerinde değişikliğe gitmesine neden oldu.

Mısır, BAE ve Suudi ile geliştirilen ilişkiler, Sisi muhaliflerinin zalim rejime teslim edilmesine, medya kuruluşlarının faaliyetlerini sonlandırmasına ve nihayetinde “Kaşıkçı dosyasının” Suudi’ye gönderilerek fiili olarak kapatılmasına kadar gitti.

İsrail için “işgal rejimi” ve “terör devleti” tanımlamasında bulunan Türkiye Dışişleri, sonunda işgale direnen mazlumlar için “terörist” ifadesini kullanacak duruma geldi.

Tüm sosyal, siyasal ve ekonomik etkenler bir tarafa en azından sessiz kalınabilecek bir durumda seçenekler arasında varken, vahşi cinayetlerin önlenmesi ve katillerin cezalandırılması için işgal çetesinin “adalet kurumunun” adres olarak gösterilmesi eskiye dönüşün işaretçilerinden olarak okunabilir.

Evet, hangi Türkiye?

Adalet kurumuna güvenin diplerde yüzdüğü, hükümetin fahiş zamlar ve stokçuluk ile mücadelede başarısız kaldığı bir Türkiye…

Parasını vermesine rağmen alamadığı F-35’ler yerine F-16’ya razı olan ve NATO ittifakının önemli bir üyesi olmakla övünen bir Türkiye…

Muhalefetin yabancı ülke büyükelçileri ile görüşüp harekete geçtiği müstemleke görüntüsü veren bir Türkiye…

Doğrusu eskinin de yeninin de özelliklerini taşıdığı için ne olduğu konusunda bir karar veremedik.

Yazarın Diğer Yazıları