• DOLAR 34.631
  • EURO 36.355
  • ALTIN 2920.575
  • ...

Türkiye’deki cari yasa ve kanunlar toplumun farklı kesimlerince sık sık eleştirilir.

Bunun sebebi yasa ve kanunların kaynağından kaynaklanan problemler de olabilir, toplumun farklı değer yargılarına sahip kesimlerinin “bulundukları yerden” dolayı eleştirme ve beğenmeme durumu da olabilir.

Bu normal bir şeydir.

Anormal olan eğitimden, yasama ve yönetim şekline kadar her türlü dayatmayı kendinde hak olarak gören kimi çevrelerin kendileri dışındaki herkesin dünyayı, sınırlarını kendilerinin belirlediği “kendi pencerelerinden” görmesi gerektiği konusundaki kesin inançlarıdır.

Kavramlara yükledikleri anlamlar da farklıdır bu kesimlerin.

Sizin eleştirilerinizi hakaret olarak kabul edip sizi cezalandırmak istedikleri gibi kendi yaptıkları ağır hakaretlerin de sizin tarafınızdan eleştiri olarak kabul edilmesini istiyorlar. Aksi takdirde sizi özgürlük düşmanı, bağnaz, sığ düşünceli olarak tanımlıyorlar.

Mesela son günlerdeki “Cumhurbaşkanına hakaret” konusu…

Mevcut yasa maddesi şöyle:

Madde 299- (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.

(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Beğenir veya beğenmezsiniz mevcut yasa ve kanunlarda böyle bir şey vardır ve bunlar siyasi ve ideolojik istismara, kötü kullanıma müsaittir ve bu, çok uzun zamandır böyledir. 

Ama bu konudaki problemler, göreceli hukuksuzluklar nedense şimdilerde gündeme getirilmeye başlandı.

İtiraz ediyorlar.

Mesela, şunları söylüyorlar:

“Tüm yurttaşlar kanun önünde eşittir. Cumhurbaşkanına hakaret suçu şöyle eşitsizlik yaratıyor; 80 milyon kişinin şerefini, haysiyetini, onurunu koruyabilen, hakaret suçunu düzenleyen bir 125. madde var. Ama cumhurbaşkanını koruyan özel bir madde var.

Mesela şimdilerde akıllarına siyasilerin “sert eleştiriye” açık olması geliyor.

“Demokratik sistemlerde; siyasi eleştiri özgürlüğünün sistemin temeli olduğu, yöneticilerin, siyasilerin sıradan insana göre daha fazla eleştiriye açık olması gerektiğine dikkat çekiliyor. AİHM kararlarında da çokça vurgulandığı gibi bu eleştirilerin kaba, kırıcı, sert eleştiri olması da ifade özgürlüğünün korunması kapsamındadır.” 

Nedense “hakaret” dediğimiz kavramın kıyısından geçmiyor ya da “hınzırlıktan” olsa gerek “sert eleştiri” diyerek hakareti de normalleştirmeye çalışıyorlar.

Bu arada Adalet bakanlığının konuya müdahil olmasının “adil yargılanmaya aykırı” olduğu geliyor akıllarına. Bu durum uzun yıllardır devam ediyor olmasına ve yasa maddesinin içinde bulunuyor olmasına rağmen…

“Yürütmenin bir parçası olan Adalet Bakanlığı’nın sürekli mahkemeye yazı yazıp hesap sorması bir basınçtır ve adil yargılamayı etkilemektedir. Cumhurbaşkanına hakaret davalarının neredeyse tamamında Bakanlık bu uygulamayı yapıyor.”

Oysa az önce belirttiğimiz gibi süreç ve işleyişin tümü yasa metninde belirtilmiştir.

Bir de şöyle bir eleştiri var:

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettikleri gerekçesiyle bir yılda 26 bin 115 kişiye dava açıldı; bu sayı 1980’den bu yana Cumhurbaşkanlığı yapan 4 isme hakaret davalarının toplamının 30 katına denk geliyor. Evren döneminde 340, Özal döneminde 207, Sezer döneminde 168, Gül döneminde 248 kişiye Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dava açılmıştı.”

Burada sorun sadece Erdoğan’ın “yasal hakkını” kullanması mı?

Bırakın makamı kişinin onur ve haysiyetini lekeleyecek derecede hakaret edenlerin sayısının artmasında bir problem yok mu?

Peki, Erdoğan döneminde daha çok dava açılması sadece “Erdoğan’ın tahammülsüzlüğüne” mi yorumlanmalı?

Daha önceki dönemlerde bu kadar kontrolsüz bir sosyal medyanın varlığının olmaması, daha önceki dönemlerde medyanın kendi içinde bir kontrol uygulaması ve hakaret ifadelerine yer vermemesi, önce dönemlerde hakaret edenlerin yargı dışında farklı baskı unsurlarıyla karşı karşıya kalma ihtimalleri yok muydu?

Hepsi bir yana Erdoğan için söylenen sözlerin ve yapılan “eleştirilerin” aynısının Atatürk için de yapılmasına razı olacaklar mı?

Öyle ya bu memlekette yirmi yıl kadar önce bir gazeteci sonradan geri adım atmasına rağmen Atatürk’ün cenaze namazının kılınıp kılınmadığına dair yorum yaptığı için 15 ay hapiste tutulmadı mı?

Bırakın eleştiri ve hakareti “Ben Atatürkçü değilim” dediği için yargılanan, görevden alınan, hapse atılan insanlar olmadı mı bu memlekette?

Açık açık söyleyelim

Bu memlekette bazıları “bizim her türlü hakarette bulunma hakkımız var; ama kimsenin bırakın karşılık vermeyi, bize dava açma hakkı bile yoktur” diyor ve bunu ifade özgürlüğü kılıfı altında dayatmaya kalkışıyorlar.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları