TÜRKİYE’NİN AFGANİSTAN’DA NE İŞİ VAR?
Evet, başlıktaki soruyu bir daha soralım: Türkiye’nin Afganistan’da ne işi var?
Suriye konusunda, yersiz, zamansız, dengesiz ve stratejisiz hamleler revize edildi, ittifaklar ve düşmanlıklar defalarca değişti; ama buna rağmen “sınırda yanan ateşe” müdahale argümanının anlaşılır bir tarafı vardı.
Libya’da bulunmanın “Akdeniz’deki hareket alanının kısıtlanması” operasyonuna cevap anlamında bir tarafı vardı ve buna tarihi ve kültürel etkiler de eklenince açıklaması yapılabiliyordu.
Karabağ olayında yine tarihi, kültürel ve siyasi kimi hesapların yanına ticari kaygıların da eklenmesi iç kamuoyunu ikna etmeye yetti.
Ama Afganistan’da, Amerika ve diğer NATO güçlerinin çekilmesinden sonra ortaya çıkacak siyasi ve askeri dengelerin arasına girmenin, bir taraf lehine müdahil olmanın gerçekten anlaşılır bir tarafı yok.
Şimdiye kadar bulundurulan askeri gücün “muharip unsurlar” içermemesi ve çatışmalara girmemesi bundan sonra da “dokunulmazlığın” devam edeceği anlamına gelmez. Kabil hükümeti ve destekçisi Amerika’ya karşı mücadele eden Taliban’ın şimdiye kadar bilinçli bir şekilde TSK unsurlarına saldırmadığını herkes biliyor. Ancak Amerika’nın çekilmeye başlamasıyla alanda ciddi ilerlemeler kaydeden Taliban’ın nihayetinde Kabil’e ve stratejik önemi olan havaalanına yöneleceği kesin. Bu durumda Amerika’nın devasa askeri gücüne, istihbarat ağına rağmen yenilerek çekildiği Afganistan’da Türkiye nasıl başarılı olacak?
Eğer Türkiye “Amerika’nın boşluğunu Rusya doldurmadan ben gireyim” diye düşünüyor ve meşruiyetini de Kabil rejiminden almayı planlıyorsa bu hem bir çelişkidir hem de yakın tarihi iyi okuyamamaktır. Bu durumda Amerika’nın desteğiyle yönetimde bulunanların meşruiyetinin olmadığı gerçeği bir yana, Baas rejiminin karşısında ve Suriye halkının yanında durmanın ve mevcut durumu sürdürmenin izahı yapılamaz. Bunun yanı sıra, Sovyetler Birliği döneminde Afganistan’da büyük kayıplar verip çekilmek zorunda kalan Rusya’nın bir işgal gücü olarak tekrar Afganistan’a gireceğini düşünmek yanlıştır.
Bir de “savaş ağası” Raşid Dostum meselesi ve Özbekler üzerinden meseleye “etnik temelli” yaklaşım var ki, bu en tutarsız stratejidir. Bir süredir Türkiye’deki kimi milliyetçi çevrelerde Taliban’ın sadece Peştunlardan oluştuğu ve diğer etnik gruplara, özellikle de Türklere haksızlık edildiği iddiası dillendirilmekte ve Türkiye’nin müdahil olması istenmektedir. Oysa özellikle son dönemlerde Taliban içerisinde Peştunların dışında hem Özbeklerden hem de Taciklerden çok sayıda kişinin bulunduğu, hatta Özbekler içerisinde Taliban’ın çoğunluğa ulaştığı biliniyor. Kaldı ki, Afganistan, toplamda yaklaşık 10 farklı etnik grubun yüzlerce yıldır beraber yaşadığı bir coğrafya özelliğine sahip. Mevcut Kabil yöneticisi Eşref Gani’nin, ondan önceki yönetici Hamit Karzai’nin Peştun olduğunu ve Taliban ile mücadele ettiklerini de bir tarafa not etmek gerekir.
Suriye’de YPG’yi destekleyen Amerika’nın Afganistan’da “Kabil havaalanının güvenliği konusunda Türkiye ile anlaştık” açıklamasının iyi niyetli olmadığı ve Türkiye’yi bir bataklığa çekmek istediği dikkatlerden kaçmaktadır.
Afganistan, kırk yılı aşkın bir süredir işgal altındadır ve o coğrafyada tarihin hiçbir döneminde işgalciler rahat etmemişlerdir. Etnik ya da mezhebi yaklaşımların da emperyalist işgaller gibi tahrip edici ve ayrıştırıcı olduğunu, İslam Dünyasının her yerinde olduğu gibi Afgan halkına da acılar yaşattığını unutmamak gerekir.
Evet, Türkiye’nin, uzlaştırmanın, insani yardımda bulunmanın, çatışmaları sona erdirmenin dışında Afganistan’da bir işi olmamalıdır. Etnik temelli siyasetin coğrafyamızı ne hale getirdiği unutulmamalıdır.
Umarım aklı selim hakim olur ve emperyalist projeleri akim bırakacak adımlar atılır.