• DOLAR 34.656
  • EURO 36.355
  • ALTIN 2932.024
  • ...

Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ’un son açıklamaları darbe tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

Şu ifade özellikle açıkça bir darbe beklentisini ortaya koyuyor:

“Eğer Menderes, 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir'de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi.”

Hükümet kanadından gelen tepkiler üzerine Başbuğ’un avukatları “darbe iması”nı reddederek şunu söylediler:

“Müvekkilimiz Sayın İlker Başbuğ, 15 Temmuz darbe girişimi de dahil darbelere her zaman karşı çıkmış, her platformda bu görüşünü açıklamış birisidir.”

Oysa Başbuğ’un açıklamaları hiç de masum değildi. Kaldı ki, konuyu sadece yukarıdaki cümle üzerinden okumaya kalkışırsak eksik anlaşılmış olur. Bakın Başbuğ, aynı konuşmasında meseleyi nasıl açıyor:

“27 Mayıs darbesi, toplumun bugün de şahit olduğumuz kesin çizgilerle bölünmüş bir yapıya dönüşmesinin başlangıcı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nu çöküşe getiren ana neden ekonominin iflas etmesiydi. Demokrat Parti döneminde 1958 yılı ekonomik çöküşün başlangıcıdır."

Başbuğ açıkça 27 Mayıs’taki şartların bugün de oluştuğunu, toplumun bölündüğünü, ekonominin çöktüğünü iddia ediyor.

Avukatları, 15 Temmuz darbe girişimini örnek gösterip Başbuğ’un buna karşı net bir tavır ortaya koyduğunu iddia ettiler.

Evet, Başbuğ, 17 Temmuz 2016’da şu açıklamayı yapmıştı: "Dün gece Türkiye tarihinde yaşanılan en korkunç gecelerinden birisi oldu. Bu darbe kalkışını, girişimini, bu hareketi ve bu harekete katılanları lanetliyorum. Onlar Türkiye'nin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihine bir kara leke sürdüler."

15 Temmuz’da meclis bombalanmış, sivillerin üzerine ateş açılmış, tanklarla insanlar ezilmişti; ama Başbuğ’a göre hedef hükümet değildi: “15 Temmuz darbe teşebbüsünün hedefi silahlı kuvvetlerdi."

İyi de zaten Silahlı Kuvvetler içindeki Başbuğ gibi isimler tasfiye edilmemiş miydi? Bir kısmı görevden alınmış, yargılanmış ve hapis yatmışlardı. Yani darbeciler zaten TSK’yı ele geçirdiklerini düşünmüyorlar mıydı?

Aslında Başbuğ, TSK içindeki “darbeyi hak olarak gören” Kemalist zihniyeti sahipleniyor ve mevcut hükümetin yasal düzenlemelerle bunun önünü kapattığını iyi biliyor. Bir dönem eline boş bir lav silahı alıp “bu gördüğünüz bir borudur” diyerek bir yerleri alaya aldığı gibi şimdi de 27 Mayıs’ı hatırlatarak “bir yerleri” üstü kapalı bir şekilde tehdit ediyor.

Bakın size ilginç bir örnek vereyim. 

Başbuğ, Şubat 2020’de şunu söylemişti: “26 Haziran 2009'daki kanun teklifini getiren siyasiler araştırılsın. FETÖ'nün siyasi ayağı yok dersek gerçeği inkar olur.”

Biden’in “Erdoğan gitmeli” açıklamasını yaptığı tarihlerde mevcut hükümeti “FETÖ’nün siyasi ayağı” diye tarif etmek ne anlama geliyor? Üstelik ülkede kanlı 15 Temmuz darbe girişimini “kontrollü darbe” ve “tiyatro” olarak değerlendiren bir muhalefet varken…

Başbuğ, ulusalcı ve Kemalist bir düşünceye sahip; ama kolaylıkla aşırı tonlarına rağmen sola sıcak mesajlar verebiliyor. Solun 27 Mayıs övgüleri halen devam ediyor, bu konuda ortak kanaate sahipler. 12 Mart için de başta destek açıklamaları yapan solcular sonradan darbecilerden “büyük darbeler” yediler. Yani demek istediğim ulusalcı Kemalistler askeri kafayla, solcuları, “sokağı hareketlendirerek darbeye zemin hazırlama aparatı” olarak görüyorlar.

Nitekim Kenan Evren de 12 Eylül öncesinde darbe hazırlığı yapıldığını; ama “şartların olgunlaşmasını” beklediklerini itiraf etmişti.

Bu arada Ercan Çitlioğlu, İlker Başbuğ’un 12 Eylül darbesi için “durum” ya da “olay” dediğini yazmış ki, bu oldukça önemli bir ayrıntıdır.

Ve son olarak…

Başbuğ, 15 Temmuz darbesinden 2 kadar önce Almanya’da bir kentte, Atatürkçü Düşünce Derneğinin düzenlediği konferansta şunları diyor: “12 Eylül harekatının en büyük hatalarından biri üniversite gençliğini apolitize etmekti. Ama şu andaki gençlerden ümitliyim. Zaten Gezi olayları da, Türk gençliğinin bilinçli ve ülkesine sahip çıkabilecek noktada olduğunu gösterdi.”

Şimdi Başbuğ’un 27 Mayıs hatırlatmasını Can Ataklı’nın sözleri ve Boğaziçi Üniversitesindeki olaylarla beraber bir daha değerlendirirseniz sanırım bağlantı kurabilirsiniz.

Bu arada 12 Eylül darbesi için “harekat” demesi de dikkatinizi çekmiştir.

Bu zihniyet değişmedikçe memlekette “darbe tehdidi” her zaman söz konusu olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları