• DOLAR 34.655
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2929.26
  • ...

6-8 Ekimin yıldönümündeyiz.

Kurban Bayramı günlerinde yaşanan dehşeti, vahşi katliamı görmezden gelip “olayların tarafları vardı; ama şimdi sadece bir taraf suçlanıyor” diyenlerin ya hafıza problemi yaşadığını ya da iyi niyetli olmadığını düşünüyoruz.

"Biz adaletin yanındayız, 7 yıl sonra bir dosya açılarak insanlar tutuklanıyorsa bunu eleştiririz" diyen ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun hiç de adaleti umursadığını düşünmüyoruz. Nasıl ki, hükümet cenahı bu soruşturma ile adaleti aramıyor, siyasi rakiplerini zayıflatmayı düşünüyorsa, muhalefet de cezalar ve dokunulmazlıklardan dolayı “dengeler üzerine kurulu” ittifakının zarar göreceğinden endişeli.

Biz hafızayı tazeleme amacıyla o günlere gidip bir daha bakalım diyoruz.

Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ, Kobani’ye saldırıyordu.

DEAŞ, PKK’ye saldırıyor, Amerika havadan DEAŞ’ı vuruyor; ama PKK, “çözüm süreci şantajı” üzerinden Türkiye’yi tehdit ediyordu.

Cemil Bayık, Amerikan Gazetesi New York Times’a büyük bir özgüvenle şunları söylüyordu:

“Eğer Türkiye Kobanê’de savaşan Kürt güçlerine yardım etmezse, barış görüşmelerini bitireceğiz ve Türkiye’deki gerilla savaşına devam edeceğiz.”

“Türkiye’nin PKK güçlerine yardım etmesi” söylemi çok garip gelebilir; ama “Çözüm süreci”nin nasıl işlediğini anlamak için önemli bir veridir sanırım.

KCK yürütme konseyi üyesi Besê Hozat, olaylardan hemen önce PKK gazetesine şu açıklamayı yapıyordu:

“Türkiye bu politikadan vazgeçmezse Rojava’daki direniş Türkiye’nin dört bir tarafına yayılacak. Kürtler bunu kabul eder mi? Türkiye birbirine girer. Her taraf Kobanê, Efrîn, Cizre olur. Kanton sistemi Rojavayla sınırlı kalmaz, Kuzey Kürdistan’ın her yerine yayılır.”

Murat Karayılan 23 Eylül'de yaptığı açıklamalarda Kobani'deki saldırılar nedeniyle Türkiye'yi suçladıktan sonra şunları söylüyordu: "Bizim için süreç bitmiştir. AKP’nin politikası süreci zora soktu. Savaş hali söz konusu. Yeni bir değerlendirme yapmaya ihtiyaç var. Düşmanlık yapıyorlar.”

Sanki her şey önceden hazırlanmış gibiydi.

İşaret fişeği, örgütsel hiyerarşinin işlemesi ile atıldı.

PKK’nin haber ajansında Mehmet Öcalan’ın ağzından Abdullah Öcalan’ın şu sözleri yansıdı:

 “IŞİD’in olduğu yerde ve Kürtlerin yaşadığı bölgede nerede bir IŞİD varsa sonuna kadar direnilecek. Sonuna kadar direneceğiz. IŞİD’e hiçbir taviz verilmeyecek.”

Bakın nasıl bir eşgüdüm varmış!

HDP’den gelen mesaj Öcalan’ın sözlerinin biraz daha anlaşılır haliydi:

“Kobanê'de yaşanan katliam girişimine karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.”

Silahlı kanat, mesajı herkesin anlayacağı hale getirdi:

PKK’nin yani Kandil’in açıklaması:

“Kuzey halkımız İŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır. Tüm sokakları Kobani sokaklarına dönüştürmeli, tarihin bu eşsiz direnişine denk bir direniş gücü ve örgütlülüğü geliştirilmelidir.”

Talimat netti.

“Vurun, yakın, yıkın, öldürün” diyordu PKK.

Nitekim, 6-8 Ekim'de yaşanan vahşetten 8 ay sonra Kandil baronlarından Murat Karayılan'dan itiraf gibi bir açıklama geldi. Karayılan tehditler savururken, “6-8 Ekim olaylarını biz yaptık, yine yapmaktan çekinmeyiz” şeklinde açıklamada bulundu.

Olayların daha sıcaklığı geçmeden Osman Baydemir, Hasan Cemal’e şunları söylüyordu:

“Muhtemel provokasyonlarla karşı karşıyayız. Uzun zamandır neredeyse ilk kez. Şunun altını çizin. HÜDA-PAR ile HDP-PKK ilk defa sokak çatışmasına giriyor. HÜDA-PAR AKP’nin sokaktaki sopası gibi… AKP, HÜDA-PAR’ı Kürdistan’ın IŞİD’i olarak sahaya sürmek istiyor.”

Baydemir’in HDP ve PKK’yi beraber zikretmesi ilk defa “malumun ilamı” da olsa ilginçti. HÜDA PAR’a yaptığı suçlama ise klasik PKK mantığını ele veriyordu.

Devamında bu kez kendince ortamı yumuşatmaya çalışıyor; ama bu arada saldırıları sahiplenen Kandil’e nasıl bir suçlamada bulunduğunun herhalde farkında değildi:

“Bu son birkaç gün içinde HÜDA-PAR’a yönelik ilk saldırılar, devlet orijinli saldırılardır! Yine HÜDA-PAR içinden de, HDP-DBP’ye yönelik saldırılar da devlet orijinlidir! Yani bir güç önce HÜDA-PAR’a saldırdı. Hemen arkasından bu güç diğer tarafa saldırdı ve sonra aradan çekildi. Bunun üzerine iki taraf birbiriyle çatışmaya başladı. Sadece Diyarbakır’da değil, bütün Kürdistan’da yaşanan budur.”

PKK’nin talimatında “yaşam şansı tanımayın” diyordu, Karayılan “biz yaptık” diyordu; ama Baydemir, “devlet orjinli” diyerek HDP-PKK’yi aklamaya çalışıyordu.

Oysa bir gerçek vardı ki, sürekli gözlerine sokulmalıydı.

HÜDA PAR üyeleri hiçbir HDP binasına, derneğine saldırmamıştı; Baydemir açıkça yalan söylüyordu.

Vahşice katledilenler HÜDA PAR sempatizanlarıydı.

Sadece sakallıdır diye öldürülenler vardı.

HÜDA PAR’a ait ofisler, yakın dernekler, üyelerine ait iş yerleri yakılmış, tahrip edilmiş, bombalanmıştı.

Evet, yaşananlar özetle bu şekildeydi.

6-8 Ekim ile ilgili değerlendirme yapacaksanız hafızanızı tazelemenizi ve tabloyu olduğu gibi görmenizi tavsiye ederim.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları