• DOLAR 34.66
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2928.919
  • ...

Şeyh Said, coğrafyamızın önemli ilim, irfan ve hareket adamlarından biridir.

Bölgenin dinamiklerinde önemli etkisi olan bir ailedendir.

Ailenin direnişçi ve zulme boyun eğmez özelliği nesiller öncesinde kendini göstermiştir.

Kısaca bakalım.

1640 yılında şimdiki Diyarbakır ilinin Bismil ilçesinin Çılsıtun köyünde mukim, peygamberin soyundan Seyyid Haşim diye biri vardır.

Sultan 4. Murat’a direnip itaat etmemiştir. Seyyid Haşim’in 4. Murat’a şöyle dediği rivayet edilir: “Ben, idâresi altındaki memlekette içkiyi yasaklayıp, kendisi sarayında içki içen adama biat etmem!”

Sultan, Seyyid Haşim’i idam eder ve malına el koyar.

Aile yaşadığı bölgeden ayrılmak zorunda kalır.

Palu civarına yerleşirler.

Seyyid Haşim’in yerine oğlu Seyyid Hüseyin geçer.

Seyyid Hüseyin’den sonra Molla Haydar, ondan sonra da Şeyh Kasım yolu devam ettirir.

Şeyh Kasım’ın oğlu Şeyh Ali Septi, Nakşibendi tarikatının en önemli isimlerinden olan Kurdistan’ın büyük alimlerinden Mevlana Halid-i Şehrezori’den (Bağdadi) halifelik alır.

Şeyh Ali Septi, Şehid Şeyh Said’in dedesidir.

Şeyh Said’in babası Palu’dan Hınıs’a gider ve Kolhisar köyüne yerleşir.

Şeyh Said o köyde dünyaya gelir.

Yedi kardeştiler ve ailenin önemli ismi Şeyh Said idi.

Bir taraftan irşad çalışmaları yaparken öte taraftan medreselerde İslami eğitim veriyor, talebe yetiştiriyordu.

Oldukça geniş bir alanda etkisi vardı.

Osmanlı devletinin son dönemlerinde işgaller karşısında Şeyh Said Efendi de direniş gruplarına katılmıştı. Torunlarından Mehmet Fuat Fırat, bir gazeteye verdiği söyleşide Şeyh Said’in Ruslara karşı savaşan Hamidiye Alaylarına katıldığından söz etmişti.

Ama Osmanlı Devleti, son dönemdeki büyük çabalara rağmen yine de yıkıldı. Yerine Batının değerlerini esas alan, İslam şeriatını lağveden bir devlet kuruldu.

Bu yeni devlet hem hilafeti kaldırdı, hem batı kanunlarını yürürlüğe koydu hem de farklı kimlikleri reddeden etnik temelli uygulamalara girişti.

Memleketin birçok yerinden itiraz sesleri yükseldi.

İsyanlar oldu, çok sayıda alim idam edildi.

Devlet çok sert ve şiddetli davrandı, Müslümanca yaşamak isteyen halka karşı.

Şeyh Said de buna karşı isyan etmiş, tekrar şeriata dönülmesini istemişti.

Mahkeme savunmasından bir kısmını buraya alıyoruz. Sanırım bu ifadeleriyle kıyamın nedeni net olarak anlatılmaktadır.

Hakimin sordukları koyu yazıyla gösterilmiştir.

“İsyan hareketini nasıl düşündünüz? Size ilham mı geldi?

Hâşâ, ilham gelmedi. Kitaplarda gördüm ki, imam şeriattan saparsa isyan vaciptir. Hükümete şeriat sorununu anlatmak istedik. Hiç olmazsa bir kısmının uygulanmasını isteyecektik. Allahu Teala'nın kaderi beni bu işe düşürdü. İçine bir düştüm, bir daha çıkamadım.

Buyurdunuz ki, imam şeriattan saparsa isyan vaciptir. Bunun şartı yok mu?

Şartını bilmiyorum. Şer'an vaciptir deniliyor.

Bu halin imamdan kaynaklanmasına bir Müslüman isyan eder mi?

Benim niyetim böyle değildi. Şeriye şartlarını uygulamazsa dedim.

Demek ki siz, şeriattan sapma olduğu için kıyam ettiniz. Amacınız ne idi?

Kitap, kıyam vaciptir diyor. Kitap, cinayet, zina, müskirat gibi durumları yasaklıyor. Hepimiz Müslümanız. Türk, Kürt ayrımı yoktu.”

İfadede net olarak görüldüğü gibi Şeyh Said hem şeriatı ilga eden hem de bir ırkı esas alan siyaseti red ettiğini ve bundan dolayı kıyam ettiğini ifade ediyor. Verdiği son cevapta her şey çok net biçimde ortada!

İddia, iftira ve yaftalamalar birbirine karışır; ama genellikle Kemalist sol, kıyamı “dinci” diye, Kemalist sağ Kürtçü diye, muhafazakar sağ ise büyük oranda “İngiliz işi” diye eleştirmiştir.

Kimlerin hangi yaftalamalarda “ittifak ettiğini” gördüğümüzde gerçekten şaşırmamak elde değil.

Sonraki yazıda inşallah devam edeceğiz.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları