• DOLAR 34.652
  • EURO 36.352
  • ALTIN 2926.472
  • ...

Birkaç kez ertelendikten sonra Ali Babacan öncülüğünde yeni bir siyasi partinin kuruluşu nihayet ilan edildi. Kurucular içerisinde çok da dikkat çekici, şaşırtıcı isimlere rastlanmadı. Öne çıkanlar genellikle “küskünler” olarak nitelendirilen AK Parti’nin adaylık vermediği isimlerdi. Benzer bir durum bundan önce kuruluşu ilan edilen Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu parti için de söylenebilir.

Uzun süre haklı olarak Türkiye’de bir “muhalefet problemi” olduğu dile getirildi. Halen muhalefet konumunda bulunan CHP’nin toplumsal taleplerin takipçisi olmak yerine “laiklik” üzerinden yaptığı çıkışlar, askeri, bürokratik ve yargısal vesayetlerden beklenti içerisine girdiğini gizlememesi ciddi bir problemdi. Bu süre içerisinde iktidar partisi, büyük kitleler karşısında yaptığı her şeyde sorgulanamaz bir noktaya kadar geldi. Eğitim, ekonomi ve güvenlik politikalarında yapılan yanlışlar, muhalefetin vesayeti aklayan tutumundan dolayı eleştirilemedi.

Toplumun sesi olacak, toplumun taleplerini meclise taşıyacak partilerin kurulması hem iktidarın kendine çekidüzen vermesi hem de çoğulculuğun yerleşmesi açısından önemlidir.

Yani yeni partilere biraz da bu gözle bakmak gerekir.

Ama tabloya baktığımızda gerek söylem gerekse de hedefler açısından HÜDA PAR dışında yeni bir partiye rastlayamıyoruz.

Ortada görünen sadece partiye hakim olma mücadelesinde yenilgiye uğrayan ya da güç dengelerinden dolayı tasfiye edilen küskünlerin siyasi girişimleridir.

Aslında bu durum sadece AK Parti için de geçerli değildir.

MHP içerisinde iktidar mücadelesinde Bahçeli karşısında başarısızlığa uğrayan üç başkan adayı (Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ) bir araya gelip yeni bir parti kurdular. Aslında ne siyasi hedefler ne de ideolojik yönelimler açısından arada bir fark yoktu.

Yakın dönemde CHP içerisinden bir teşebbüs iki de parti kuruldu. Mustafa Sarıgül’ün “hareket”i bir adaylık ile akamete uğramış, Emine Ülker Tarhan’ın partisi ise pek tutunamamıştı. Halihazırda CHP’den ihraç edilen Öztürk Yılmaz’ın, ulusalcıları davet ederek parti kurma çalışmaları devam ediyor.

AK Parti içerisinden daha önce Erkan Mumcu’nun kurduğu bir parti vardı. Mumcu’nun partisinden grup kuracak kadar vekil alıp geçtiği parti hiçbir varlık gösterememişti. Sonradan bir teşebbüs de AK Parti kurucularından Abdüllatif Şener’den gelmiş, başarısız olmuş ve en sonunda CHP’den vekil olmuştu.

Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın kurduğu partiler için de “Pek bir başarı gösteremezler; ama Erdoğan’ı zayıflatırlar” değerlendirmesi yapılıyor. Muhalefetin de buna umut bağladığı görünüyor. Hedeflerde değil de “düşmanlıkta” oluşturulacak bir ittifak, “Erdoğan’ın kaybetmesine neden olabilir” diye düşünülüyor.

Ahmet Davutoğlu’nun kısmen “ittihatçı” yer yer “Neo Osmanlıcı” olarak nitelendirilebilecek politikalarını mevcut şartlarda dillendirmesi pek mümkün görünmüyor. “Ortayolcu” hatta bazen “mavi boncuk” siyasetiyle yürümeye çalışacağını tahmin ediyorum. Her ne kadar daha başından HDP çevreleri ile sert bir tartışmaya girseler de oraya da sıcak mesajlar verme gayretinde oldukları anlaşılıyor.

Muhafazakar kesimin ilk “Bilderbergli” siyasetçisi olarak Ali Babacan’ın AB’ci ve Batıcı bir rotayı benimseyeceği artık iyice belli oldu. Liberal kesimlere sıcak mesajlar verme gayreti ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda yaptığı atılımlardan dolayı pek olumlu sonuçlanmayacak gibi.

Ahmet Davutoğlu, “Benim dediğimi yapmadılar” diye eleştiride bulunurken, Ali Babacan, “Benim olduğum döneme kadar ekonomi iyiydi” iddiasını dillendiriyor.

Her iki yeni partinin de gerek ekonomi alanında gerekse de iç ve dış politikada toplumun büyük kısmını rahatlatacak projeler ortaya attıkları söylenemez. Her iki yeni partinin de umudunu, içeride artan otoriterleşmeye, dışarıda olası zaaflara, ekonomide meydana gelebilecek krizlere ve toplumsal hareketlenmelere bağladıkları dikkati çekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları