HİLAFET
Hilafetin kaldırılmasının üzerinden 96 yıl geçti.
İslam Dünyasının iç yakıcı durumu devam ettiği için Hilafetin her seferinde yeniden tartışılması gereği ortaya çıkıyor.
Ulus devletlerin ırkçı ve asimilasyoncu politikalarla “ümmet” bilincini zihinlerden silmeye çalıştığı, böylece küresel emperyalist bloklar karşısında tümüyle çıkar hesabına dayanan tepkiler ve işbirliklerinin oluştuğu bir sürece girmiş durumdayız.
Zalimler karşısında direnmenin anlamsızlığını zırvalayan devşirmelerden, “benim zalimim iyidir” söylemine, müptezelliğine kadar çok sayıda savrulma çeşidinden söz edebiliyoruz maalesef.
Yirminci yüzyılın başlarına gidelim.
Son dönemlerde azalsa da Hilafetin Müslümanları bir arada tutma, savrulmalara müdahale gibi bir gücü yine de vardı.
Milliyetçi bir düşünceye sahip olmasıyla bilinen Erol Güngör’ün hilafetin etkisi konusundaki tespiti önemlidir:
“Cihad Fetvası’nın istenen tesiri gösteremeyişinin başlıca sebebi, o çağda İslam dünyasının bir mihrak etrafında savaş için organize olabilmesi şöyle dursun, bizzat savaş davetini gereği gibi duyuracak komünikasyon imkanlarından bile mahrum bulunmasıydı. İngiliz propagandasının Cihad Fetvası’ndan daha tesirli olduğu ve bu propaganda sayesinde fetvanın tam tersine bir maksat için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Çanakkale muharebelerinde bize karşı İngiliz saflarında çarpışan Müslüman sömürge askerleri arasından alınan esirlerin sorgularından çıkan neticeye göre, bu askerler dinsiz İttihatçıların Halife’yi hapsettikleri ve İngilizlerin de onu kurtarmak için İttihatçılara savaş açtıkları propagandasına inandırılmışlardı.” (Profesör Erol Güngör “İslam’ın Bugünkü Meseleleri)
Aslında zaten hilafetin ilgasını isteyenler ya dini bir kuruma olan düşmanlıklarından ya da kişisel hırs ve nefretlerinden yola çıkmışlardı. Hilafetin siyasi etkinliğinden bile faydalanmak istemiyorlardı.
Biz bu yazıda yüzyılın başlarına giderek bazı isimler ve ilginç bağlantılardan söz etmek istiyoruz. Özellikle bir isimden…
Hilafet 3 Mart 1924’te kaldırıldı.
Dönemin Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 53 vekil imzasıyla, “Halifeliğin Kaldırılması ile Osmanoğulları'nın Soyundan Olanların Türkiye Dışına Çıkarılması” hakkında bir yasa önerisi hazırlandı.
Mecliste tartışmalar yaşandı; ama sanıldığı gibi hilafete büyük bir destek yoktu. Mustafa Kemal ikinci mecliste muhaliflere pek fazla yer vermemişti.
Hilafetin kaldırılması önergesi kabul edildi.
Peki, kimdir bu Şeyh Saffet Efendi? Şeyhliği bir unvan mıydı yoksa tasavvufi tarafını mı ifade ediyordu.
Osmanlı Meclisi Mebusan’da üç dönem Urfa vekilliği yaptı. (1908, 1912, 1913). Araştırmacılara göre ‘bu yıllarda Kadiriyye tarikatı Hâlisiyye kolunun kurucusu Abdurrahman Hâlis et-Tâlibânî’nin oğlu ve halifesi Şeyh Ali et-Tâlibânî’ye intisap ederek hilâfet aldı.’
Müfid Yüksel, Kürdistan Yurtseverler Birliği kurucu başkanı Celal Talabani’nin de Şeyh Saffet’in “halifelik” aldığı “Talibani” ailesinden olduğunu söyler.
Şeyh Saffet Efendi, Batıcı saldırılara karşı İslami değerleri ve ahlakı korumak, cevaplar vermek, tavsiyelerde bulunmak niyetiyle Şeyhülislâmlık bünyesinde kurulan Dâru'l-Hikmeti'l-İslâmiyye’de Bediüzzaman’la birlikte âza olarak görev yaptı.
Bediüzzaman’ın Mesnevî-i Nuriye adlı eserinin “Katre risalesi”ne bir de “Takriz” (Övücü tanıtım yazısı) yazmıştır.
Peki, böyle bir adam nasıl oluyor da “Hilafetin kaldırılması”na öncülük edebiliyor?
İddialara göre ‘Meşrutiyet döneminde kendisine bir tekke tahsis edilmediği için ‘Hanedana ve Meşâyihe olan öfkesinden’, Hilâfetin kaldırılmasında, öncülük etmiştir.
Yine Müfid Yüksel, Hüseyin Vassaf’tan naklen tarikat mensubu iki şairin Şeyh Saffet’i hicveden rubaisini aktarır:
“Anı yâ Rabbi âteşinde kavur
Külünü âsmân-ı kahra savur
Uyarak en şenî’ine küfrün
Şeyh Safvet Efendi oldu gavur”
Hilafetin kaldırılması konusunda “görevini” yerine getiren Şeyh Saffet (Yetkin), üçüncü dönem meclisine giremedi. (1927). 1950’de öldü.
Şeyh Saffet (Yetkin), Ord. Prof. Dr. Suud Kemal Yetkin’in (1903-1980) babasıdır.
Ve son olarak…
Kökeni Erbil’e dayanan ve Kürd olduğu söylenen Şeyh Saffet (Yetkin)in torunu, çok sayıda kitaba imza atmış, bir Kemalist, solcu ve ulusalcı olan, başörtüsü için “Türk kimliğine indirilen darbe” diyen Çetin Yetkin’dir.
İniş biraz sert olmuş; ama “nereden nereye” demeye gerek yok sanırım.