DARBE HAVASI
Amerikan raporları üzerinden “Darbe söylentileri” tartışılırken tepkilerin şekli ve ölçüsü dikkat çekiyor.
Kimileri 15 Temmuz’u hatırlatarak “biz hazırız, gelsinler” derken, kimileri bu işin nasıl olabileceği üzerinden tahminler yürütüyor.
Bu arada “Ne olursa olsun, yeter ki Erdoğan gitsin” diyenlerin de sayısı az değil.
Oysa darbeler hem siyasi gruplara hem de ülkenin geleceğine zarar veriyor. Uluslararası güçler ve onlarla bağlantılı üç-beş sermaye çevresinden başka darbeden kazançlı çıkan kimse olmuyor.
Genç nesil 15 Temmuz’da yaşadı darbe sürecini ve ne kadar kanlı ve tahrip edici olduğunu gördü. 25-30 yaş civarı kişiler “27 Nisan e-muhtırasını” hatırlar. Şu sıralar demokrasi ve özgürlükleri dilinden düşürmeyen birçok kimsenin o sırada darbecilerin yanında yer tuttuğunu kısa bir araştırma ile bulabilirsiniz. “28 Şubat postmodern darbesi”ni, ta 2000’lere kadar fiili olarak sürdüğü için 35-40 yaş aralığı hatırlar. 12 Eylül darbesini hatırlamak için sanırım 50-55 yaşlarında olmak gerekir.
Bu yazıda kimi arşivlerden yola çıkarak 12 Mart darbesini dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Cemal Madanoğlu, 12 Mart darbesinde ismi en çok geçenlerden ve 27 Mayıs’ın önemli subaylarından biridir.
Madanoğlu 1967’den 1971’e kadar TSK içinde örgütlenerek sol eğilimli bir darbe için hazırlık yaptı. Sol basından Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk gibi önemli isimlerle irtibat içindeydi ve yapılacak darbede kabineye girecek isimler bile belirlenmişti. Bu ekip Adnan Menderes ve arkadaşlarının asıldığı 27 Mayıs darbesinin destekçisiydi; ama işin rayından çıktığını düşünüp “Milli Demokratik Devrim” projesini hayata geçirmek istiyordu.
Darbenin “sivil ayağı” açıkça belirlenmişti. Orduda yeterli miktarda “Marksist sol” düşünceye sahip subay vardı.
Darbe için 9 Mart 1971 düşünülmüş ve tüm ayrıntılar üzerinde çalışılmıştı. Devlet başkanlığına önce Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler getirilecek; ama bu kısa süreli olacaktı. Kemalist sol düşünce doğrultusunda bir Anayasa hazırlanacak ve görev “devrimci sol”un liderlerinden Mihri Belli’ye devredilecekti. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur başbakan olacak, kuvvet komutanları değiştirilecekti.
Darbe için geri sayım başlarken darbeci ekibin içine sızan MİT mensubu Mahir Kaynak'ın tüm bilgileri Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a haber vermesiyle süreç tersine döndü.
Darbecilere karşı darbe yapıldı.
8 Mart’ta teşebbüsün açığa çıktığını fark eden Faruk Gürler ve Muhsin Batur, darbe girişiminden desteklerini çektiler. Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, darbecilere yönelik büyük bir tasfiye süreci başlattı. Üst rütbeler emekli edildi, alt rütbeler ordudan atıldı.
Ama 12 Martçılar askerleri tasfiye etmekle kalmadılar bir muhtırayla hükümetin istifasını sağladılar.
Gerekçeleri de şunlardı:
“Ekonominin bozulması, paranın değerinin düşmesi, üniversitelerde başlayan öğrenci gösterileri, sendikaların grevleri sonucu üretimin düşmesi, Aleviler ile Sünniler arasında çatışmaların başlaması, İstanbul’da İsrail başkonsolosunun sol bir örgüt tarafından kaçırılarak öldürülmesi…”
Darbe hazırlığı yapan solculara yönelik bir darbe yapılmış; ama sonuçta sağ hükümet de düşürülmüştü.
“Sol darbe”nin bilfiil içinde olmayan solcuların tutumu ilginçti.
Muhtıraya ilk destek verenlerden biri olan TİP lideri Behice Boran, ‘Adalet Partisi iktidarının sivil faşizme geçtiğini’ iddia etti. DİSK muhtıraya destek verdiğini açıkladı. Sol Kemalist derneklerin bir kısmı da bir bildiri yayınlayarak desteklerini açıkladılar.
Ve çok ilginçtir ki, Dev Genç ve Deniz Gezmiş de “sivil diktatörlük bitti” diyerek darbeye destek verdiler.
Ülkü Ocakları, Mücadele Birliği gibi teşkilatlar da destek açıklaması yaptılar.
Darbe sırasında başbakan olan Süleyman Demirel istifa ederek şapkasını alıp gitti.
Ara rejim dönemi başladı.
Kocaeli milletvekili Nihat Erim CHP’den istifa etti ve “başbakan olarak atandı.” 2 ay başbakanlık yaptı sonra Ferit Melen hükümeti kuruldu.
Gözaltı, işkence ve infazlar yaşandı.
Darbeye pek karşı çıkanlar olmadı; ama destek verenler içinde çok zarar görenler oldu.
Darbeye destek veren solculardan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972’de idam edildi.
12 Mart darbesi Amerikan destekliydi. Gerekçelerin içindeki en dikkat çekici ifade “İsrail konsolosunun kaçırılması” olayıydı.
12 Eylül darbesini, Amerikalılar, “bizim çocuklar yaptı” diye sahiplenmişti.
Şimdilerde yine Amerikalılar darbeden söz ediyor.
Tam da bu sıralarda Abdullah Gül’ün bir Amerikan operasyonu olan “Gezi” için “Gurur duyuyorum” açıklaması yapması, S-400’e karşı olduğunu söylemesi, “siyasal İslam bitti” demesi bir yerlerden işaret aldığının delili olabilir.
Uygun zeminin oluşup oluşmadığı tartışılabilir; ama “darbe söylentisi” boş değil.