Özgürlüklere yaş sınırı
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bir televizyon kanalında yayınlanan programa konuk oldu. Son zamanlarda özeleştiri yaptığı, pişmanlığını dile getirdiği düşünülen Başbuğ, programda ilginç sözler sarf etti.
Başörtüsü yasağına karşı çıkılmasının hata olduğunu söyledi Başbuğ. İzleyenler ilkin herhalde “Geç oldu; ama yanlışın farkına vardı” diye düşünmüştür. Üniformalı iken de sosyolojik değerlendirmeler yapmaktan zevk alıyordu Başbuğ. Nitekim kamuflaj elbisesi içinde, elinde kullanılmış bir “Lav silahı” ile bir denizaltı askeri aracında “Bu gördüğünüz bir boru” mesajını verirken Max Weber’den de söz etmesi Taha Akyol’u vecde getirmişti.
Programda şunları söyledi Başbuğ: "Karşımızda sosyal bir olay var. Sosyal olan olaya bilimsel yaklaşarak sonuç alabiliriz. Ne yazık ki bunu hükümetler yapamadı. Geçmişte hatalar oldu. 12 Eylül 1980 askeri müdahale olayı sonrası ortaya çıkan bir "türban" meselesi oldu. Yapılan hata 18 yaşını dolduran kızlarımızın üniversitede türban takmaması konusunda karşı çıkılması en büyük yanlıştı. Dönemin başbakanı eşi GATA'ya alınmaması, mezuniyet törenlerine alınmaması yanlıştı.”
Önce şunu ifade edeyim. Cümle bozuklukları bana ait değil.
“Büyük yanlışları” ardı ardına sıralayan “sosyolog general” hemen sonraki sözlerinde frene bastı.
Herhalde bundan fazla özgürlük bizi yani “doğu toplumlarını bozar” havasına girmek gerektiğini düşündü ve yine klasik jakoben tavrı takındı:
“Bu olaylar ne kadar yanlışsa şu an ilkokul çocuklarının türban takması da o kadar yanlış. Bu yanlışa kimse ses çıkarmıyor."
Sosyal olay tahlilleriyle, bilimsel kılıflı sözlerle yine 28 Şubat’a, 27 Nisan muhtıra mantığına döndük, iyi mi?
Özgürlük; ama o kadar da değil!
Bir de bu “18 yaş fetişizmi” var ki, ondan söz etmesem olmaz!
Bu yaşı kim belirledi? Başörtüsü İlahi bir emir olduğu için yerine getiriliyorsa burada kriter ergenlik değil mi? Ergenlik de kişiye göre değişkenlik göstermiyor mu? Rüşd ya da ergenlik konusunda sınır koyma, yaş belirleme hakkını bunlar kimden alıyor?
18 yaş genel bir tanımlama ise genel tanımlama ve kalıba sokmaların despotizm ve faşizm ile ciddi bir bağlantısı yok mu?
Siz kim oluyorsunuz da 18 yaş üstü olunca Allah’ın emirlerine izin veriyor, 18 yaş altı için Allah’ın emirlerini yasaklıyorsunuz? Allah’ın emrettiklerini yasaklarken ve yasakladıklarına hoşgörü ile bakarken kendinizi nerede konumlandırdığınızın farkında mısınız?
Bu yasağı istemenin hangi sosyolojik kriterlere dayanması gerektiğini söylemedi Başbuğ. Artık o kadarını basının hem sosyolog hem de duayen gazetecisi Taha Akyol, izah etsin. Zaten “özde değil de sözde laik” olduğu için ilk anda seçilmesi engellenen eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi hanımefendi de “İlköğretimde başörtüsü cehalettir” demişti ve Gül de eşine katıldığını söylemişti. Hazır yeni siyasi süreçlere girilmişken ve Taha Akyol’a “bir bilen pozisyonu” verilmişken “başörtüsü, yaş ve özgürlük” konusunda da bir konsensüse ulaşırsınız artık.
18 yaş üstü olanlara yasak ne kadar yanlışsa 18 yaş altı olanlara örtü serbestliği de o kadar yanlışmış. Kimse de buna ses çıkarmıyormuş. İş yine “asker kafası”na kaldı demek.
Bu arada kimse de İlker Başbuğ’a şunu demiyor: “Sen eski askersin. Doğu Akdeniz’de, Suriye ve Libya’da yaşananlarla ilgili konuş da ilahiyat gibi biyoloji gibi alanlara girme, bilmiyorsun çünkü.”
Neyse…
Ortada bir siyasi boşluk var gibi görünüyor.
Şimdi Taha Akyol, Abdullah Gül ve İlker Başbuğ, hatta yedeklerine A. Davutoğlu’nu da alarak el ele verip Türkiye’yi “kontrollü özgürlük” ve “Kontrollü demokrasi” çizgisine çıkarabilirler.
Yani kontrol olmayınca Washington ve Londra’dan memnuniyetsizlik ifade eden sesler yükselebilir, öyle değil mi?
İçte de “Çin ekolünün tazyikatı var” diyeceğim; ama koronavirüs denen olgu her şeyi karmakarışık hale getirdi.
Ve saygıdeğer okuyucu kusuruma bakmasın, herkes Suriye’de girilen yeni sürece odaklanmışken ben bu yazıyı polemiğe ayırdım.