Deprem ve enkaz altında kalanlar
Deprem sarsıcı ve yıkıcıdır; bu ilahi sünnetin gereklerinden biridir.
Evler yıkılır, hayaller yıkılır, umutlar yıkılır.
Keder, kahır ve çaresizlik elbirliği eder sanki ve çöker şehirlere, beldelere, yüreklere…
Gün gelir zaman örtüsü unutkanlıkla beraber kapatır yaraları.
Ama depremle beraber başka şeyler de olur.
Muhterem Mehmet Göktaş Hocamın dediği gibi ‘depremin fay hatları merhametin de fay hatlarını harekete geçirir.’
Merhamet şimşeği çakar bir an, fıtrat kendini gösterir insanlığını kaybetmemişlerde. Enkaz kaldırılır, yardımlaşma köprüleri kurulur.
Ama her depremde birileri bedenen değilse de söylem ve eylemleriyle enkaz altında kalır.
İnsanlar telaş ve panik içindeyken bile ıslah yerine ifsadı tercih eden, acıları alaya alan, yardım çabası içindekileri yanlış işler yapmaya yönlendirenler yine kaybettiler ve yine enkaz altında kaldılar. İnsanların acılarıyla alay eden bu tiplerin toplum içinde bulunmaları, her felakette kendilerini göstermeleri büyük facialardandır aslında.
Ahlaksızca siyasi rant peşinde koşanlar, cesetlerin çıkarıldığı yıkıntıların başında tiyatrolarla bir yerlere mesaj vermeye çalışanlar enkazın altında kaldılar. Kelimeleri eğitilmiş, yüzleri maskeli, hareketleri yapmacıktı.
Kendileri hiçbir şey yapmazken, hem zamanla yarışan, hem çabalayan hem de dua edenlere dil uzatıp çemkirenler enkazın altında kaldılar.
Deprem yaşanmış, buz gibi havada insanlar sokakta kalmış, korku ve tedirginlik hakimken, felaketi yaşayanları Türk-Kürd üzerinden değerlendirenler enkazın altında kaldılar. Oysa depremin ve ölümün etnik kimliği olmadığı gibi yardımlaşma ve insanlığın da etnik kimliği olmamalıydı. Bazıları ancak “en büyük sarsıntı”dan sonraki büyük hasretlerde aklını başına toplayabilecek; ama o zaman da bu bir fayda vermeyecek.
İçindeki kirliliği her fırsatta sözlerine yansıtan insan kılıklıların deprem ortamında bile Suriyeli muhacirlere olan düşmanlıklarını dile getirmesi, suçlamalarda, ithamlarda bulunması enkaz altında kalan bir kesimi daha tanımamızı sağladı. Suriyeli gencin elleriyle uğraşıp enkazın altından insanları kurtarması bile bu kesimlerde insani bir damarın ortaya çıkmasına neden olmadı. Oysa o mazlumlar zalim bombaların yıktığı meskenlerin altında ne canlar bırakıp gelmişlerdi.
Gönüllüler ve görevliler büyük bir çaba ile felaket bölgelerine ulaşmaya çalışırken onları zan altında bırakan bir kesim de enkazın altında kaldı. Ellerinde hiçbir bilgi ve belge olmadan “Alevi köylerine ayırımcılık yapıldı” diyerek insanları zan altında bırakan bu zavallılar gerçek ortaya çıktığında ise çıkıp “yanlış yaptım” deme erdemini gösteremediler, çünkü enkaz altında kalmışlardı.
“Deprem ilahi bir uyarıdır, bir imtihandır” diyenlerle alay edenler de enkaz altında kaldılar.
Evet, deprem ilahi bir uyarıdır.
Aslında her ölüm, her hastalık her felaket ilahi uyarı olarak değerlendirilmelidir.
Asıl olan bunlar karşısında Müslümanca durabilmektir.
Merhametiyle ortaya çıkıp yardım edenler, bir can daha kurtarabilir miyim, diye canını dişine takıp çalışanlar, destek verenler, insani bir tepkiyle üzülenler iyi bir sınav verdiler. “İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” (Rahman/60) “Onların yaptıkları hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmayacaktır.” (Al-i İmran/115)
Rabbim her daim iyiliğin tarafında olmayı nasip etsin.