• DOLAR 34.46
  • EURO 36.319
  • ALTIN 2932.677
  • ...

Eski Genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu bir dergiye açıklamalarda bulundu.

Amerika ile olan ilişkiler, Irak harekatı, Askeri Liselerin kapatılması gibi konularda görüşlerini ifade eden Kıvrıkoğlu, 28 Şubat’ın bir darbe olmadığını söylemiş.

Bu arada “28 Şubat bin yıl sürecek” sözünü de şöyle açıklamaya çalışmış:

“Gazeteciler, Başbakan Bülent Ecevit’e, ‘28 Şubat bitti mi?’ diye sorarlar. Başbakan da, ‘28 Şubat defteri kapandı’ şeklinde bir cevap verir. Bundan birkaç gün sonra MGK toplantısı vardı. Toplantıda söz aldığım zaman Başbakan’ın bu sözünden ötürü, ‘28 Şubat kararları TSK’nın değil, MGK’nın kararlarıdır. Kararlar Anayasamızın 3’üncü maddesinde ifadesini bulan değerleri aşındırmaya çalışan irticai faaliyetlere karşı alınmıştır. Bunlara karşı Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak için alınması gereken tedbirleri kapsar. Amacı, irticai faaliyetleri yok etmek veya asgariye indirmektir. Dolayısıyla irticai faaliyetler olduğu sürece 28 Şubat devam edecektir. İrtica bin yıl sürerse 28 Şubat da bin yıl sürecektir’ dedim.”

28 Şubat’ta nasıl uygulamaların yapıldığı, dindar insanların giyim-kuşam ve ibadetlerinden dolayı nelere muhatap oldukları biliniyor. En basitinden 75 yaşındaki bir kadın sağlık karnesindeki başörtülü fotoğrafından dolayı hastaneye alınmadı, tedavisi geciktirildi, fotoşopla örtülü fotoğrafın üstüne saç eklenerek belge yeniden düzenlendi; ama yaşlı kadın vefat etti.

Devlet kurumlarındaki mescitler ya kaldırıldı ya da en ücra yerlere nakledildi.

8 yıllık eğitim zorunluluğuyla İmam Hatiplerin orta kısmı kapatıldı, Kur’an Kurslarının önüne büyük engeller kondu.

Kamusal alan diye bir put icat edildi.

Başbakanın MGK’da namaz kılmak için ayrılmasına cevap veriyor görüntüsüyle bazı generaller resmi toplantıya rakı ve viski getirttiler.

Dönemin önemli isimlerinden General Erol Özkasnak, yapılanlar için “Bu bir post modern darbedir” demiş; ama sonradan mahkemede bu sözün kendisine ait olmadığını iddia etmişti.

Sincan’da tanklar yürütülmüş, asker “demokrasiye balans ayarı” yapmıştı; ama bu bir darbe değildi öyle mi?

Bir de 28 Şubat’ın sonrası vardı tabii.

Neredeyse her kurumun yönetim kuruluna bir emekli general atanmış, bankaların içi boşaltılmış, Atatürk ismi kullanılarak vurgunlar yapılmıştı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, yıllar sonra Lütfü Oflaz’a verdiği röportajda darbecilere taraf olduğu iddialarına karşı çıkacak, gücünün yetmediğini iddia edecek; ama manzarayı net olarak gösterecekti:

 “Rahmetli Adnan Menderes’ten beri bizim siyasi çizgimize oy vermiş dindarları niye karşıma alayım? Siyaseten niye intihar edeyim? Ben akılsız mıyım? O dönemde Generallerin gözü öylesine dönmüştü ki, Erbakan’ı korumaya kalksam Cumhurbaşkanı olarak asıl darbeyi bana yapacaklardı. 12 Eylül’de olduğu gibi ortada demokrasi de Meclis de kalmayacaktı! Nasıl direneyim? Genelkurmay Hürriyet Gazetesi’nin manşetinde ‘Gerekirse silah kullanırız’ tehdidine başlamıştı. Bir Kuvvet Komutanı, Başbakan’ın huzurunda “Bana rakı getirin ulan’ diye bağırmıştı. Genelkurmay koridorlarında Başbakan’a omuz atılmaktaydı. Bir General medyanın önünde Başbakan’a ‘Pezevenk’ diye çıkışmıştı… Böylesine gözüdönmüşlüğe ben nasıl direnip karşı çıkacaktım?”

Demirel’in yaptığı süreç yaşandıktan sonra tekrar muhafazakar kesime kendini sevdirme çabasıydı elbette, çünkü herkes “Başörtülü olarak üniversiteye gidemezsin, o halde okumak isteyen Arabistan’a gitsin” diyen ismin kim olduğunu iyi biliyor.

28 Şubat’ın ne olduğu ortada, bunda bir şüphe yok.

Asıl dikkat çekici olan 31 Mart seçimleri sonrası birilerinin heyecanlanması, 28 Şubatçıların kafalarını çıkarmaya başlaması…

HDP yeni bir süreçten, Akşener yeni bir anayasa hazırlığından, CHP iktidar hazırlığından söz ediyor ve tam da bu sıralarda 28 Şubatçılar ses veriyor.

Oldukça kritik bir sürece giriyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları