TÜRKÇE EZAN, AND VE REŞİT GALİP (1)
Danıştay`ın ‘Andımız`ın kaldırılmasına yönelik yönetmelik iptali yönündeki başvuruya olumlu yanıt vermesi birçok eski tartışmalı konunun yeniden gündeme gelmesine neden oldu. Şaibeli bir isim olan Reşit Galip`e ait olduğu söylenen ve belirgin bir şekilde ırkçılık kokan bu metnin ilköğretim çağındaki çocuklara yeniden zorla okutulacak olması “bazıları” açısından keskin bir “geri dönüş”ün sinyali olarak yorumlanıyor.
Danıştay kararını Kemalistlerin, Başkan Erdoğan`ın İş Bankası hamlesine bir misilleme olarak da görmek mümkündür elbette; ama eski YARSAV başkanı Ö. F. Eminağaoğlu`nun kararla bağlantılı olarak “Türkçe Ezan” özlemlerini dile getirmesi meseleyi derinlemesine incelemeyi gerektirmektedir.
Önce Reşit Galip`den başlayalım…
“On parmağında on hüner” mi dersiniz, “Her tarakta bezi var” mı dersiniz, sizin bileceğiniz şey; ama Reşit Galib`in çok ilginç bir kişilik olduğu kesin.
Bakın hangi görevlerde bulunmuş:
“Mübadele Komisyonu delegesi, Aydın Milletvekili, Ankara İstiklal Mahkemesi üyesi, Türk Ocakları Merkez Heyeti Başkan Vekili, Türk Tarihi Tetkik Encümeni Genel Sekreteri, Türk Tarih Kurumu Genel Sekreteri, CHP GYK Üyesi, Halkevleri`nin kurucularından…”
Atatürk`e çok yakın bir isim. C. Kutay, Reşit Galib`in okullarda okutulan bir tarih kitabını bizzat Atatürk ile beraber yazdığını nakleder. (Bilgi Alper Terzioğlu`ndan) Andımız denilen metni de önce kendi çocuklarına okutmuş, sonra Atatürk`ü ikna ederek ilköğretimlerde okunmasını zorunlu hale getirmiş.
Geçmişi çok karanlık bu ismin.
Kendi anlattığı hayat hikâyesinde çocukluğunda “Yahudilerin kurduğu Alliance İsraelite İlkokulu`na girmiş ama bir sene sonra Sultan Abdülhamid`in emriyle okuldan çıkarılmış!”
Sultan Abdülhamid neden böyle bir şey yaptı? Bunu da o okulların ne iş yaptığını anlatan Aron Rodrigue`in “Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması” adlı kitabından öğreniyoruz:
“(Bu okullar), Batılılaşmanın yanında öğrencilerinden Yahudilik inancına tam bir bağlılık içinde olmalarını da istemekteydi. Örgüte göre Yahudilik, üstün bir ‘ahlakî` din olarak okullarda verilen eğitimin ayrılmaz bir parçası olmalıydı. Alliance okullarını kuranlar Doğu ve Kuzey Afrika`daki Yahudi halklarının dinsel duygularını güçlendirmeyi, onların Yahudiliğe, Yahudiliğin tarihine ve geleneklerine, iyi ve soylu olan her şeye bağlı olmalarını istemekteydi.”
Reşit Galip bir Tıp doktoruydu; ama tıbbın dışında sosyal bilimlerden antropolojiye kadar çok farklı konularla meşgul olmuştu. Mesela Sağlık Bakanlığı değil de Eğitim Bakanlığı yapması çok ilginç bir şey. Ve bir tıbbiyeli olan bu Eğitim Bakanı “kafatası ölçümleri” gibi ırkçılığın zirvesinde sayılabilecek işlere de öncülük ediyor.
“Kafatası ölçümleri” ile ilgili bilgiye Cemal Granda`nın “Atatürk`ün uşağıydım isimli kitabından ulaşıyoruz.
“Şapka devriminden sonra fes bir kenara atılmış, herkes şapka giymeye başlamıştı. Şapkayla beraber bunu giyecek olanların kafa ölçüleri de ortaya çıkmıştı. 1930 yılında Ankara`dayız. O zaman Milli Eğitim bakanı olan Dr. Reşit Galip, elindeki bir makineyle herkesin kafasını ölçüyor. Dolikosefal mi, Brakisefal mi? Hatırımda kaldığına göre 77-79 gelen kafalar Dolikosefal, 81`den ileri olanlar da Brakisefal.
Atatürk`ün başı ölçüldü ve 81 geldi. Odadakiler sıraya girmişler, başlarının ölçülmesini bekliyorlar. Atatürk, Reşit Galip`e ‘Çelebi`ninkini (yazarı kastediyor) ölç.` dedi. Öbürlerinden önce başım ölçüldü, 81 çıktı. Sevinmeye başlamıştım. Öyle ya, Atatürk`le aynı kafa ölçüsü taşıyordum. Fakat sevincim uzun sürmedi. Atatürk ‘Olmaz! O hayvan kafalıdır. Bir yanlışlık olmasın.` dedi. Neredeyse ağlayacaktım… Alındığımı anlayınca gülmeğe başladı. Tekrar dalıma basarak: Baksana Çelebi'nin kafasına... O melon kafanın benimkiyle ilgisi var mı? Dedi.” (Atatürk`ün uşağının gizli defteri, S:188)
Kaynaklarda Reşit Galib`in kafatasının ölçülüp ölçülmediğine dair bir bilgiye rastlamadım. Belki de ölçtürmüş; ama “umulmadık” sonuçlar karşısında gizleme gereği duymuştur. Köken araştırma uzmanları olan Soner Yalçın, Yusuf Hallaçoğlu ve Yalçın Küçük`ten Reşit Galip ile ilgili bir açıklama bekliyoruz.
Kafatası ölçümleri ile uğraşmış birinin “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” türü sözler söylemesini garip karşılamamak gerekir.
Bu konuya devam edeceğiz inşallah.