• DOLAR 35.448
  • EURO 36.383
  • ALTIN 3064.54
  • ...

Bu haftaki köşe yazımda, Medine İslam Devleti’nin temellerini dinamitlemek, dini dinle vurmak için çok stratejik düşünen İslam düşmanı Ebu Amir’in nifak hareketine yaptırdığı Mescid-i Dırar projesinden bahsedeceğim. Mekke, İslam ordusu tarafından fethedildikten sonra, Ebu Amir,  Bizans İmparatorluğuna sığınmış ama Medine’deki münafıklarla bağlantısını koparmamıştı. Nifak hareketi onun yönlendirmesiyle Medine’de, Resul-i Ekrem (s. a. v)’in sahabeyle birlikte inşa ettiği Kuba Mescidi’ne “alternatif “ bir mescid/merkez inşa etmeye karar verdiler.

Bu karargâh münafıklar için hem taraftar toplayabilecekleri hem de stratejik planlarını gerçekleştirecekleri bir merkez olacaktı. Dine karşı din kullanılacaktı. Strateji gereği, Allah Resulu(s.a.v) ve sadık dostlarının itibarlarına kastettikten sonra ilerleyen zaman sürecinde belki Hz. Peygamber’in muazzez hayatlarına bile kastedeceklerdi. Bu üs, Medine dışındaki İslam düşmanları için, İslam toplumunun içine sızabilecekleri, korunaklı bir Truva atı işlevi görecekti. Oldukça akıllıca bir girişimdi. Allah’a ibadet etmek için yapılacak bir camiye kim karşı çıkabilirdi ki?

Münafıklar mescidi yapıp bitirdikten sonra, akıllıca bir hamle daha yaptılar.  Peki neydi bu hamle, hiç merak ettiniz mi? Hemen söyleyeyim: Nifak ve şer örgütü, direniş hattını tıkamak adına Hz. Peygamber (a.s)’e rica ve minnette bulunup inşa ettikleri mescid’te namaz kıldırmasını salık verdiler. Böylelikle mescid, toplum tarafından da meşruiyet kazanmış olacaktı. Efendimiz’in o mescid’te namaz kıldırması, nifak hareketi için etkili bir ambalaj olarak kullanılacaktı. Hz. Peygamber’in onayladığı bir mescid dokunulmazlık kazanacak, böylelikle nifak hareketleri bu dokunulmazlık zırhının içinde kolay örgütlenebilecekti. Evet, Mescid-i Dırar iyi plan, zekice bir girişimdi.

Burada münafıkların cevaplaması gereken önemli bir soru vardı: Kuba Mescidi varken ikinci bir mescide neden ihtiyaç duyulduğunu izah etmeleri gerekiyordu. Münafıkların gerekçesi son derece gerçekçi, zekice ve yerindeydi. İnşa sebebini şöyle izah ediyorlardı: ”Yağmurlu ve kış gecelerinde hasta ve özürlü olanların namaz kılması için bir mescid inşa ettik. Hakeza, sel geldiğinde, Kuba mescidi ile aramız kesildiğinde namaz kılmak için bir yer yaptık; sel çekilince beraber kılacağız.”

Münafıkların bu talebinin cevap bulması için de iyi zaman gözetilmişti. Resul-i Ekrem’in Tebük seferine hazırlandığı bir zamana denk getirmeleri stratejik planın ince ayarla yapıldığını gösteriyor. Tebük Seferi’ne çıkan ordu “zorluk ordusu” olarak adlandırılmıştı. Peygamberimiz, Bizans’ ın Şam yakınlarında 40 bin kişilik bir ordu hazırladığı haberini almıştı. Resulullah(s.a.v)’ın gündeminde “savaş”  varken -tabir caizse- diğer meseleler tali meselelerdi. Peygamberimizin dikkatini savaşa yönelttiği atmosferde teklifi ileterek, meselenin etüd edilmeden bir oldu-bittiye getirilebileceğini umuyorlardı.

Böyle bir ortamda Peygamberimizden mescide gelip namaz kılmasını istediler. Efendimiz ise, onların teklifini “Tebük Seferi sonrası namaz kılarız” diyerek erteledi. Tebük Seferi dönüşü, Medine’ye az bir mesafe kala, Peygamberimize Mescid’te namaz teklifi tekrar hatırlatıldı. Herkesin Peygamberimizin nasıl bir karar vereceğini beklediği bir anda Tevbe Suresinin 107 ile 110. ayetleri nazil oldu.

“Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkârcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve resulüne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. “Amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı” diye de yemin edecekler. Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.” (Tevbe:107)

İlaahir gelen ayetler, din maske yapılarak girişilen algı operasyonunu  boşa çıkarmış; Müslümanları “ İslam, din, namaz, tespih, sarık, cübbe  ve benzeri…” ile yapılacak  algı yönetmenliği  ve manipülasyonlara karşı uyanık olmaya çağırmıştır.