• DOLAR 34.466
  • EURO 36.357
  • ALTIN 2868.329
  • ...

1960’lı yılların ortalarına kadar dindar Yahudiler, ateist siyonistlerin varlığını onaylamadı. Dindar Yahudilere göre, İsrail oğullarının, Yehova’ya karşı itaatsizlik ettikleri için var olma gerekçeleri de kalmıyordu. Kutsal topraklara geri dönüş ise ancak İsa Mesih(a. s)’in gelişinden sonra mümkündü. Bu saiklerle hareket eden Yahudiler, asırlar boyunca ilahi mesajlar toprağı olan Filistin’e göç etmeyi sürdürdüler. Kaldı ki şartlar olgunlaşmadan, vakitsiz göç kati suretle yasaklanmıştı. Bu görüş ve inanış, daha II. Yüzyılda Babil’deki Yahudiler tarafından benimsenmişti. Liderleri Juda Ben Ezeikel, kurtarıcı Mesih’in tezahüründen önce Yahudilerin Filistin’e girişini günah sayıyordu.

  1. Yüzyılın sonunda lanetli siyonizm düşüncesinin ortaya çıkışıyla birlikte dini antisiyonizm, Yahudi cemaati tarafından temsil ediliyordu. Ancak bu dindar Yahudiler, insanlık düşmanı kindar siyonistlerin hain planlarına karşı duydukları nefreti açıktan dillendirmiyorlardı. Ortodoks Yahudilere göre siyonizm, Eski ahitle çelişiyor ve Yahudilerin dağılmasını Tanrı’nın bir gazabı olarak görüyorlardı. Ancak Yehova, İsrailoğullarının vaat edilmiş topraklara geri dönüşünde onlara kılavuzluk edecek bir İsa Mesih göndermek suretiyle bu duruma son verebilirdi. Eski Ahit’in verdiği bu bilgiler ışığında Ortodoks Yahudiler, Yehova’nın emirlerine karşı görüşler içerdiği gerekçesiyle, siyonizm’in Yahudiliğin düşmanı olduğu sonucuna vardılar.

Ortodoks öğretiye göre Yahudilerin Filistin’e dönmelerinde bir sakınca yoktu ancak bir Yahudi devleti kuramaz, yerli halka karşı zor kullanarak, baskı altına alarak yerlerinden edemezlerdi. Ortodoks Yahudiler, siyonistlerden takriben 500 yıl önce vaat edilmiş topraklara gelmişlerdi. Salt dini hassasiyetlerinden dolayı Filistin’e gelen bu göçmenler, bir Yahudi devleti kurma çabasına girmemişlerdir. Yerli halka saygı gösterdikleri gibi Müslümanlarla da bir arada, barış içinde yaşamayı bilmişlerdir. Bugün Terör devleti israilde bu ilk göçmenler ‘eski Yişuv’ olarak anılmaktadır.

Siyonistlerin Filistin topraklarını işgalinden bugüne, bu İslam yurdu bir daha barış ve huzur yüzünü görmedi. Öncelik hedef ülkenin kolonileştirilmesi olduğundan bu toprakların sahipleri umurlarında bile olmamıştır. Ortodoks Yahudiler, Filistin’e yeni gelen siyonistlerle aralarına mesafe koyuyormuş gibi görünse de gasıp çetenin çıkarları söz konusu olunca tavırları değişirdi. Beni Kaynuka'sı, Beni Kureyza'sı, Beni Nadir’i, Ortodoks’u, Katolik’i ve Siyonist’i bir araya gelebiliyor, birleşebiliyorlar. Müslümanlar olarak böyle miyiz? Filistin ve Gazze söz konusu olunca mezhebimizi, meşrebimizi ve kavmimizi bir tarafa bırakıp ümmetin ortak payda ve müştereklerinde birleşebiliyor muyuz? Ortak tepki verip birlikte hareket ederek siyonist vahşete ve soykırıma dur diyebildik mi?

1948 yılında gasıp İsrail’in kuruluşu sonrasında da Ortodoks Yahudiler, siyonizm’e karşı tutumlarını değiştirmediler. Ancak İsrail ordusunun 1967 yılı savaşından sonra yaklaşımlarında gözle görülür bir değişiklik oluşmaya başladı. Yine de kazanılan zaferin israil ordusunun tam teşekküllü askeri donanımıyla değil, Yehova’nın gücü ve eliyle gerçekleştiğine inanıyorlardı. Yahudiler için de hayati önem taşıyan Kudüs’ün ilhak edilmesinin bunda büyük ölçüde payı bulunuyordu. Ortodoksların ilk başlarda bir Yahudi devleti kurulmasına yönelik duydukları şüpheden artık eser kalmamıştı. Ayrıca çoğu Ortodoks Yahudi, gasıp çetenin kazandıkları zaferi(!), Yehova’nın, siyonist eylemleri onaylaması olarak onaylıyordu.

Hülasa, bu toprakların öz sahibi olan Filistinli Müslümanları yurtlarından çıkarıp yabancı varlıklarını silah zoruyla ve kan dökerek bize dayattıkları günden bugüne, ‘Kılıç konuşmaya başlamış ve kalem susmuştur.’ Zira her ne olursa olsun, HAMAS, İSLAMİ CİHAD, HİZBULLAH ve bütün direniş gruplarının, hiç kimsenin bu İslam toprağının bir karışından dahi feragat etmeyeceği bir hakikattir. Er ya da geç, bu aziz İslam yurdunda ve bütün İslam beldelerinde kan, kılıca galip gelecektir inşallah!

( Devam edecek...)