• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

Siyonistlerin Osmanlı Devleti'ne düzenledikleri ilk resmi ziyaret, II. Meşrutiyet’in ilan edildiği yıla denk gelir. Esas hedefleri Yahudi devleti kurma idealleri doğrultusunda Osmanlı’da yaşayan Yahudilerin desteğini almaktı. Ancak o dönemlerde diasporadaki Yahudiler tarafından marjinal bir terör örgütü olarak görülen Siyonist hareket, aradığı desteği bulamadı. Destek vermeyi reddedenler salt bir Yahudi devleti kurulması konusunda dini açıdan itirazlarını dile getiren Ortodoks Yahudilerden oluşmuyordu, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğunda aktif konumda bulunan laik tandanslı “Evrensel Yahudi Konfederasyonu” gibi Yahudi örgütler de Siyonistlere karşı mesafeli duruyordu.

Siyonistlerle Jön Türklerin ortak çıkış noktaları laiklik idi. Bu ortak argümanı kullanarak, yeni kurulan laik devletin, Siyonizm’le iş birliğine gitmesinin, ülkenin menfaatlerine katkıda bulunacağı yolunda ikna turlarına başladılar. Sırf bu iş için revizyonist Siyonizm’in kurucusu olarak Wladimir Jabotitinsky, 1908 yılında İstanbul’a yerleşti. Başka Siyonistler de İstanbul’da adeta kamp kurmuşlardı. Bunlardan biri de İsrail’in gelecekteki ilk başbakanı David Ben Gurion idi. Gurion, Rus vatandaşlığından çıkarak Osmanlı Devleti tabiiyetine geçti. İbranicede ‘Osmanlı olmak’ anlamına gelen ‘lehitatman’ konseptini benimsedi. Ben Gurion’un halefi Moshe Sharett ve gelecekte israil terör devletinin koltuğuna oturacak Sabetayist kökenli Ben Zvi de bu yolu izledi. Meslektaşı Zamlan Shazar gibi Zvi de Osmanlı tarihini okumuştu. İkisi de Sabetaycılık üzerine geniş araştırmalar yaparak bu konuda önemli eserler verdi.

Siyonistler için Osmanlı toplumuna entegrasyon, Yahudi devletinin kurulma aşamasında verilecek mücadelenin dayanak noktasını oluşturuyordu. Siyonistlerin asimile olmaya yönelik eğilimleri, stratejik bir manevra olarak algılanıyor, öte yandan başka bir ülkenin sınırları içerisinde asimile olmak onlar için alçaltıcı bir durumdu. Siyonistlerin Osmanlı İmparatorluna karşı beslediği ilginin altında Filistin topraklarına yerleşme ve hâkim olma amacı vardı. Bunun için değil asimile ve entegre olmayı bırakın, hatta her türlü esfel çukurlarına düşmeye dahi razı idiler.

Günümüzde Sabetayistler, Türkiye toplumunun elit kesiminde yer alıp ülkenin birinci sınıf vatandaşı olarak kaymağını yemeye devam ediyorlar. Müslüman görünüp İslam’ın değerlerine teslim olmamış bu güruhu birileri Yahudi kabul etmese de onlar Yahudi dostudurlar. Çifte vatandaşlık hakkına sahip olan bu katiller sürüsünün, israil’e gönüllü askerlik yaptıkları, Filistin’de Müslümanları katlederek soykırım suçuna karıştıkları yadsınamaz bir hakikattir. Nitekim çifte vatandaşlık hakkı bulunan bu canilerin, cinayetten yargılanıp vatandaşlıktan çıkarılmaları için HÜDA PAR tarafından TBMM’ye bir kanun teklifi verildi. Çok kıymetli bu kanun teklifi ne yazık ki Ekim ayına ertelendi. Geçmişte kimliklerini gizli tutan Sabetayistler, bugün göğsünü gere gere Siyonistlerle birlikte hareket ettiklerini, onlara mali destekte bulunduklarını söylemektedirler 21. Yüzyıl Türkiye’si de tıpkı 20. Yüzyıl Türkiye’sinde olduğu gibi, Siyonist Yahudiler için güvenli bir sığınak olmaya devam ediyor.

Filistin’de on bir aydan bu yana devam eden İslam- Küfür savaşında, terör şebekesi İsrail; ABD, Avrupa devletleri ve satılık bir kısım Arap rejimlerinin yardımıyla karadan, havadan ve denizden Gazze’yi kuşatıp üzerlerine gönderdiği bombalarla on binlerce kadın ve çocuğu katlederek hayattan koparmaya devam etmektedir. Müslümanların beldelerini yakıp yıkan gasıp çetenin yanıp yıkılması yakındır biiznillah!

Sezai KARAKOÇ, ümmetin hal-i pür melalini veciz bir şekilde ifade etmiş:

Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.

Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak.

Tarih sussa, hakikat susmayacak.

Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.

Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar,

Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar.

Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.