• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Sabetayistlerin, jön Türklere koşulsuz destek verdiği ve Yahudi cemaatinin yanında yer aldıkları tarihi vesikalarla sabittir. Jön Türkler Sosyal Darvinizmi savunup Alman ırkına hayranlık duymaktaydılar. Selanik’ten İstanbul’a gelip İttihat ve Terakki Partisi bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Sabetayistler, modern laik Türkiye’nin kurulması aşamasında Jön Türklerle birlikte hareket ettiler. Temmuz 1908 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu'nda Padişah II. Abdülhamid’in yönetimi sona erip Meşrutiyet yeniden ilan edilmiştir. İttihat ve Terakki Fırkasının baskısıyla 24 Temmuz 1908'de II. Abdülhamid tarafından İkinci Meşrutiyet yeniden ilân edildi. Jön Türkler bunu bir devrim olarak addediyorlardı.

Jön Türklerin gerçekleştirdiği 1908 Devrimi(!) sırasında Yahudi ve Sabetayistlerin oynadığı rol, azımsanmayacak kadar önemlidir. Bu sırada faaliyet göstermelerinin asıl nedeni Osmanlı ülkesini ellerine geçirmek olduğu yönündedir. Bu varsayım, Yahudilerin gizli planı’nı ve “Siyon Protokollerini' akla getirmektedir. Doğal olarak Sabetay Sevi’nin Sultan II. Abdülhamit Han’ın iktidarına göz dikerek ele geçirme girişimi de bu yönde değerlendirilmektedir.

Siyonistlerin Abdulhamid’e güttüğü kin o kadar derin ve köklüdür ki anlatılmaz. Bundan yıllar önce Guantanamo’da aylarca esir kalan İbrahim ŞEN, Vakit gazetesine ilginç itiraflarda bulunmuştu. Meğer Obama yönetiminin kapatma kararını aldığı Guantanamo’daki sorgulara israilli hahamlar da katılıyormuş. Hatta bu Guantanamo mahkûmu, sorgularından birisinde Yasef isimli bir Yahudi komutanın vücuduna elektrik verirken kendisine: “Türk terörist, merak etme az kaldı. Irak, İran ve Suriye’den sonra sıra Türkiye’ye de gelecek. Kadınlarınız, erkekleriniz de kölemiz olacak. İstanbul’a geldiğimizde ilk olarak dedeniz Abdulhamid’in mezarını ateşe vereceğiz.”

Siyonistlerin Abdulhamid’e niçin düşman kesildiklerini anlamamak için ebleh olmak gerekir. Theodor Herzl’in görüşmesine aracılık eden İstanbul Hahambaşısı Moşe Levi’nin, Sultandan zılgıt yediğini unutmamış olmalılar ki kin ve öfke kusmaya devam ediyorlar. Cennet mekân Abdulhamid, Moşe Levi’yi sarayında üç gün beklettikten sonra öfkeyle: ”Bende toprak satacak göz var mı?” demişti. Hahambaşı ağlayarak Sultan’ın ayaklarına kapanıyor, yemin billah edip Herzl’in Siyonistler adına toprak talep edeceğinden habersiz olduğunu söylüyor, af diliyordu.

İyi güzel, anlıyoruz İngiliz’in, Fransız’ın, Siyonist’in, Ermeni’nin, Masonun şunun bunun hıncını. Peki bizim içeridekilere ne oluyor? Osmanlı Devleti vatandaşı dönme Yahudilerin II. Meşrutiyetin gerçekleştirilmesinde etkin rol üstlenmeleri, laik ve seküler bir dünya görüşü benimsemeleri, dahası Osmanlı yıkıldıktan sonra kurulacak yeni devletteki konumlarını sağlamlaştırmak, eşitlik kazanmak ve bütünleşmek adınaydı. Öte yandan Sabetayistler ve Yahudilerde, Hıristiyan Yunanlılar tarafından ilhak edilme korkusu da hâkimdi. Bunun yerine laik yönelimli Müslüman bir ülkede yaşamak daha çok işlerine gelmekteydi.

Sabetayistler ve Yahudiler, laik ve modern bir Türkiye özlemlerini sıklıkla Siyonizmle özdeşleştirdiler. Her ne kadar grup olarak Siyonist direnişi desteklediklerini söylemek abartılı olsa da laik açıdan Siyonizm ve Sabetayistler arasında ortak paydalar bulunuyordu. Mesela, 1908 devriminde etkin olarak yer alan tanınmış Sabetayist politikacı Mehmet Cavit Bey, Siyonizm’in ateşli savunucularından biri olarak biliniyordu. Daha sonraki dönemlerde Mehmet Cavit üç kez Türk hükümetinin Maliye Bakanlığı görevini üstlendi. 1926 yılında Atatürk’e girişilen bir suikast eylemine adı karışana kadar.

Siyonistlerin resmi olarak Osmanlı İmparatorluğuna düzenledikleri ilk ziyaret, Jön Türklerin devrim(!) gerçekleştirdikleri yıla denk gelir. Esas hedefleri, Yahudi devleti kurma idealleri doğrultusunda Yahudi cemaatinin desteğini kazanmaktı. Ancak o dönemlerde diasporadaki Yahudi cemaati tarafından henüz marjinal hareket olarak görülen Siyonistler aradığı desteği elde edemedi. Destek vermeyi reddedenler salt, bir Yahudi devleti kurulması konusunda dini açıdan itirazlarını dile getiren Ortodoks Yahudilerden oluşmuyordu.