Allah Yolunda Savaşmanın Mantığı
"Niye Allah yolunda ve `Ey rabbimiz, bizi şu zalimlerin yaşadığı beldeden çıkar, bize katından bir kurtarıcı, kendi katından bir destek gönder' diye yalvaran ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz." (Nisa:75)
Ey Dünya Müslümanları! Allah yolunda savaşmaktan ve durumları ile Müslümanların hamiyetini, mü'minlerin onurunu ve genel anlamda insanlığın acıma duygusunu etkileyecek bir tabloda sunulan mustazaf erkek, kadın ve çocukların yardımına koşmaktan nasıl geri kalabilirsiniz? Öylesine ki dört aydan fazla bir zamandır açlık, susuzluk, elektriksizlik, zorla yerlerinden edilme, işkence, hapis gibi daha birçok gayri insani muameleye tabi tutulan ve soykırıma uğrayan Gazzelilerin bu durumuna nasıl bigane kalırsınız? O Gazze'li yiğitler ki, doğup büyüdükleri topraklardan düşmanı atmak için Siyonistlere darbe üstüne darbe vurmaya devam etmektedirler. El Kassam Mücahitleri evlad-ı iyallerinden geçip bu fedakârlığı yaparken herhalde kendimizi onlardan müstağni göremeyiz.
Kaldı ki Gazze, salt Filistinlilerin değil, hepimizin imtihanıdır. İman-küfür savaşının verildiği bu mazlum coğrafya, özelde ümmet, genelde bütün insanlık için turnusol kağıdı işlevini görmektedir. Yeryüzünde bu denli vahşi, cani ve bir o kadar vandal, Filistinli Müslümanları öldürmekten zevk alan devlet hangisidir? Diye sorarsanız o da israil'dir derim. Kur'an'daki mazlum kadınların ve zayıf çocukların tablosu son derece etkileyici bir tablodur. Kendilerini savunamayan -özellikle bu savunma din ve inanç uğruna olursa- yaşlıların tablosu da bundan az etkileyici değildir. İşte bu tablo bütünüyle cihad çağrısı esnasında gözler önüne serilmektedir. Bu da yeterli oluyor. Bunun için bu feryatlara karşılık vermekten çekinmek kınanmaktadır. Bu üslûp, derin etkili, duygu ve bilinçte uzun süre silinmeyen izler bırakan bir üslûptur.
Kur'an'da “zalimlerin yaşadığı belde...” olarak nitelendirilen ve İslâm'ın oradaki ezilmiş Müslümanları kurtarmak için savaşı zorunlu gördüğü yer Mekke'ydi. Bu derece hararetle oradaki müşriklerle savaşmaya çağrılan diyar Mekke... İslam'a davetin ilk merhalesinde ezilmiş Müslümanlar oradan çıkmak için bu denli içten dua ediyorlardı. Ancak Gazze'ye gelince orası bir İslam beldesidir; üstelik 2,3 milyon insanın sıkıştırıldığı mazlum bir coğrafya... Evet, mücahitler kendi topraklarında tutunmak için Siyonist çetenin tozunu dumanına katarken hepimizin yüreğini dağlayan bir tablo vardır. O hazin tabloda bizi kahreden, üzen, savunmasız kadın, çocuk ve ihtiyarların imdadına ümmetin koşmaması ve feryatlarına kulak tıkamasıdır. Hiçbir kural tanımayan, dünyanın özgür halklarının tepkilerine kulak tıkayan katil sürüsünün yaptığı vahşet karşısında, demokrasi, özgürlük ve insan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan zevatın üç maymunları oynamaya devam etmesi hali de insanı insanlığından utandırmaktadır.
Şehid Seyyid Kutub; "İslam'a göre vatan müminlerin akidesinin hâkim olduğu yerdir. Orada Allah'ın şeriatı ve hayat metodu egemen olmadığı, müminler dinlerinden dolayı eziyete, inançlarından ötürü işkenceye uğradıkları sürece oranın memleketleri olması İslâm açısından durumunu değiştirmez. Orası bizzat kendileri açısından "Savaş Ülkesidir. Onu savunmak cihad anlamındaki bir savaş değildir elbette. Oradaki Müslüman kardeşlerini kurtarmak için savaşabilirler ancak. Çünkü Müslümanın koruyacağı sancak inancıdır. Uğruna savaşacağı toprak parçası ise, İslâm düzenini hayat metodu edinen "İslam Ülkesidir. Bunun dışındaki tüm vatan anlayışları İslâm dışı cahiliye anlayışlarıdır. Bu tür düşünceleri İslâm tanımaz."
Gazzeli yiğitler, Allah için savaşmanın vicdan rahatlığı içindedirler. Bu savaşta dünyevi herhangi bir çıkarları ve emelleri söz konusu değildir. Şahıslarına bir pay ayırmazlar. Ulusları, ırkları, akraba ve aşiretleri için hiçbir hedef gütmezler. Bu savaş Araplar için değil, tek başına Allah içindir. O'nun hayat metodu ve şeriatı uğrunadır. Onlar, bâtılı hakka galip getirmek için savaşan Siyonistlerle karşılaşıyorlar.
HAMAS, insanlar arasında uygulamakla yükümlü oldukları Allah'ın adaletinin galip gelmesi için savaşmaktadır. Kur'an, müminlerle birlikte sayı, hazırlık ve malca üstün düşmanlarla da savaşa girişmektedir. Hem bir avuç mümin topluluğu, yüce Allah'ın kendilerini koruyacağına ve karşılaştıkları kavmin dostunun şeytan olduğuna ve böylece son derece zayıf olduklarına inanarak cihad ediyor. Onlar bunun yanında şeytanın hilesinin zayıf olduğunu da biliyorlar. Bu yüzden, daha savaşa başlamadan, müminin duygusunda savaşın gidişi ve sonucu bellidir. Savaşta şehid düşse de o, sonuca güvenmektedir. Galip gelse, gözleriyle zaferi görse de görmese de büyük mükâfattan emindir. Her iki durum da eşittir kendi nazarında.