• DOLAR 34.543
  • EURO 36.486
  • ALTIN 2878.31
  • ...

Lügatte 'çekememezlik' anlamına gelen haset, bir ahlak terimi olarak kişinin, 'başkalarının sahip bulunduğu maddi ve manevi imkânlarının elinden çıkmasını veya o imkânların kendisine geçmesini istemesi ' anlamına gelen bir kavramdır. Bu müzmin hastalığın insanlığı kaos, kargaşa, savaş ve yıkımın eşiğine götürdüğü yadsınamaz bir hakikattir. Hakeza, tevhidi bir bakış açısına sahip olmayan, olay ve  hadiselere salt kendi meşrebinin, mezhebinin ve milliyetinin dar penceresinden bakan birtakım kurum/kuruluş, camia ve oluşumların ümmetin ortak müştereklerinde buluşmayı ıskalayıp birbirlerine hased ederek yol arkadaşlarını bunalıma sokup mutsuz ettikleri hususu da işin cabası... 

Hased, genellikle aralarında meslekî, iktisadî, siyasi ve sosyal ilişkiler bulunan insanların içinde ortaya çıkan manevi bir hastalıktırToplumda psikolojik ve sosyal zararları bulunan ve şeytani bir karakter olan hased, hem Kur'an'da hem Hz. Peygamber(s. a. v)'in hadislerinde menedilip haram kılınmış bir davranıştır. Hased, bostan bozan ya da verem otu olarak bilinen bitki misalidir. Malumunuzdur, bostan bozan, parazit bir bitki olduğundan dolayı klorofili yoktur, bu için fotosentez yapmaz. Bu zararlı ot, yetiştirmek istediğiniz bitkinin köküne giden besinini alıp kurutmaktadır. Misalde olduğu gibi, İslam, Müslümanlara, toplumun manevi damarlarını kurutan haset duygularını bastırıp verem otu gibi yayılan ayrık otlarının zararlarından insanlığı korumayı emretmektedir. Bununla kalmayıp insanlığın manen şifa bulup hayırda rekabet, güzellikte yarışma ve gıpta etmek için de münafesede bulunmayı emretmiştir. 

Bir tür ruhi hastalık olan bu duygu, insan tabiatındaki bencillik eğiliminden ya da başkalarının kendisinden daha iyi bir durumda olmasına tahammül edememesinden kaynaklanmaktadır. Hakeza, hased duygusunun kol gezdiği toplumlarda, insanlar birbirlerinin doğruları ve güzelliklerini takdir etmemekle birlikte aralarında ardı arkası kesilmeyen ekonomik yaptırımlar, ambargo, ihtilal ve savaşlar gırla yaşanmaktadır.  

 Rabbimiz bu dünya imtihanında bazı insanlara mal, mülk, şan, şöhret, mevki, makam ve fiziki güzellikler gibi maddi; akıl ve zekâ gibi manevi nimetlerinden bolca ihsan ve ikram etmişken; bazılarına ise belki bu nimetlerini daha az bahşetmiş ve bu farklılığı, biz aciz kullarının kendi takdirine karşı nasıl bir tavır göstereceğimizi ölçmek için bir imtihan vesilesi kılmıştır. Bir kişi başkasında bir iyilik, güzellik veya nimet gördüğünde şu üç tutumdan birini sergiler: 

 1)Başkasının nimete sahip olmasını kıskanıp o kişinin bu nimetten mahrum kalmasını temenni etmek hasettir. 

2)Kötü bir niyet taşımadan başkasında bulunan o nimetin benzerine ulaşmayı arzulamak gıptadır. Gıpta, sözlükte' incelemek, araştırmak, yoklamak' gibi anlamlarının yanında nimete kavuşma arzusu, sevinç gibi anlamları da barındırmaktadır.  

3)Başkasında bulunan nimete ulaşmayı arzulamanın yani, gıptanın bir adım ötesine geçerek, bu nimete erişmek için çaba gösterip olumlu bir rekabet içine girmek de 'münâfese' olarak adlandırılır.  

 Maddeler halinde sıraladığım bu üç halin temelinde insanların değer verdiği şeylere erişme ve onları kaybetmeme yönündeki birtakım fıtri özellikler yatmaktadır. Mesela bir insanın kıskançlık (gayret) olarak ifade edilen özelliğini muhafaza edip dengeli davranması namus, iffet ve mertliğin temelini oluşturur. Nitekim insanda İslami, insani ve ahlaki endişe ve hassasiyetlerinden kaynaklanan kıskançlık duygusunun bulunması olumlu bir nitelik iken, şahsi zaaf ve bencilce dürtülerin beslediği kıskançlık duygusu da ahlaki bir eksikliktir. Bu bağlamda hasedi, kıskançlığın olumsuz yönüyle ilişkilendirmek de mümkündür. 

Bir başkasında bulunan güzel bir vasıf veya arzulanan bir nimet karşısında kişinin "Onda var ama bende yok" şeklinde düşünmesiyle başlayan bu manevi hastalık, kontrol edilip doğru bir şekilde yönlendirilmediği takdirde, "Bende yoksa onda da olmasın" şeklinde daha tehlikeli bir noktaya ulaşmakta ve daha da ileri bir aşamada, "Sadece bende olsun" tarzında psikolojik bir rahatsızlığa dönüşmektedir.  Hülasa, hased eden kişi, bu duygusunu bastırmamakla bir anlamda Allah'ın takdirine karşı gelmekte, dahası, onu kendi arzularına göre değiştirmeye/dönüştürmeye çalışmakta, bunu başaramayacağı için de kısırdöngü içinde kendini yiyip bitirmektedir. 

 Yoksa onlar, Allah'ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? (Nisa:4)Yahudiler kendi değersizlikleri nedeniyle peygamberliğin kendilerine gelmemiş olmasına üzülecekleri yerde, Allah'ın lütuf ve merhameti ile Arabistan'da büyük ruhî, zihnî ve ahlâkî bir devrim gerçekleştiren Hz. Peygamber'i(s.a.v) kıskanıyorlar. Müşriklerle beraber olup müminlere karşı çıkmalarının sebebi sadece kıskançlıklarıydı.           

(Devam edecek...)