Ulemanın Fonksiyonu
İslam Medeniyetinde ulemanın başlıca fonksiyonu, iş görme yeti ya da işlevi, aklı ve nakli birleştirip ilmi misyona uygun bir yaşam tarzı ortaya koyması, söylem ve eylemlerinde tezattan uzak bir bütünlük sergilemesi, sahih kaynaklara ulaşıp kaynakların fışkırmasını sağlayıp günümüz neslinin bam teline dokunup umut ışığı olmak, ilmi yaşatmak, bu ilmi sonraki kuşaklara aktarmak, toplumun insani ve İslami ihtiyaçlarına cevap vermek, toplumsal hayatın İslam'ın esas ve kaidelerine uygun biçimde devam etmesini, hem Allah'ın hükümlerinin devlet otoritesine bağlı olma zorunluluğu bulunmaksızın uygulanmasını sağlamak olmalıdır. Bu bağlamda Resul-ü Ekrem(s. a. v )'in "Âlimler, Peygamberlerin varisleridir" hadisiyle ulemanın İslam toplumlarındaki hayati rolüne işaret etmiştir.
Ulema, hiçbir dönemde zalimlerin payandası olmadığı gibi zulme dayalı sultaların devamı noktasında da değirmenlerine su taşımamıştır. Hz. Peygamber(s.a.v)' in kurduğu İslam toplumunun temel değerlerini yaşatmayı temel hedef olarak benimseyen ulema, toplumda neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleme konusunda her zaman otorite kabul edilmiş, dini, siyasi ve sosyal yönleri olan önemli roller üstlenmiştir. Ulema, İslami kuralların üretilmesi ve anlaşılmasını sağlayacak esasları tespit edip devamını sağlamış, söz konusu esasların hayata geçirilmesi sürecinde de aktif rol almıştır. Ulema, devletin yönetim bileşenleri arasında etkisiz çarpan değil, etkili bir çarpandır. Yani yutulan değil, artıran bir çarpan olmalıdır. Geçmişte eğitim ve öğretim alanını büyük oranda kontrol ederek medreselerde İslam ilimleriyle birlikte pozitif ilimleri de okutarak, İslam Dünyasında yüksek kültürün, entelektüel bilginin ve ilmin disiplinlerinin öğretilmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Bu meyanda Diyanet İşleri eski başkanlarından Mehmet Görmez hocanın tespitlerini zikretmeden geçemeyeceğim. Görmez hoca; “Dinin sabiteleri ile değişkenlerinin, aslî olan ile fer'î olanın, vahyî olan ile kültürel olanın, âdet ile ibadetin, yerel olan ile evrensel olanın birbirine karıştığı günümüzde yeni bir çıkış, diriliş, inşa ve ihya için İslâm düşüncesinin ana damarlarının, ilkelerinin ve tarihinin yeniden okunması, tartışılması, karşılaştırılması ve yorumlanması bir zorunluluk arz etmektedir. Yeni bir medeniyetin var oluşu ve dirilişi öncelikle bu alanda hangi kaynakları esas alacağımızın ve bu kaynaklar ile nasıl bir ilişki kuracağımızın usûl ve metodolojisini ortaya koymakla mümkündür." diyor.
İslam toplumlarında bilgiye, özellikle İslam'a dair derin ve sahih bilgiye sahip olmaya verilen değer sayesinde ulema, yöneticilerle yönetilen kesimler arasında aracı rolü oynamıştır. Kapıkulu uleması ya da ulema-ı su olma zilletinden kurtulup Allah'ın kulu olmak şerefine nail olan ulema, tarihte kimi zaman kalemle, kimi zaman da kılıçla mücadele etmesini bilmiştir.
Nitekim ulema, halklarla iç içe bulunup hastalıklarla mücadele eden tabipler mesabesindedir. İnsanların hakkın çizgisinden sapıp savruldukları bir dönemde o, cehalet, ilhad, bidat ve şirkle mücadele eder. Doğrusu ulema, halkların gönlünde taht kurmuş olup görünürde taht ve taçları olmayan sultanlardır. Zor zamanda Hakkın âli hatırını tutup hiçbir hatıra feda etmeyen gönül sultanlarına binler selam olsun!