• DOLAR 34.53
  • EURO 36.442
  • ALTIN 2880.452
  • ...

Bugünkü köşe yazımda rabbimizin şafi ismi üzerinde durmak istiyorum. Ş, f, y kökünden türeyen şafi ismi, hastalığı iyileştirmek için şifa ve deva veren, hastalıkları iyileştiren olmakla birlikte maddi ve manevi sıkıntıları giderip insanı ferahlığa ve düzlüğe çıkaran gibi daha birçok anlamı vardır. Allah((cc.)'ın sıfatlarından bir sıfat olan  'Şafi' nin, Efendimiz Muhammed Mustafa(s.a.v)'in hadislerinde de fazlasıyla bir karşılığı vardır.  

Allah'ın şifa ve deva veren, maddi ve manevi sıkıntılarımızı gideren, dahası insana ferahlık veren şafi vasfı, Kur’an'da "yeşfi" fiiliyle ifade edilmiştir. Tevbe suresi 14. ayette: "Onlarla çarpışınız.  Allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü´minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun" buyurmaktadır. Şu halde Allah yolunda zafere erip zorluktan halas olmak da Allah(cc.)ın "yeşfi" fiilinin bir tezahürüdür.  

Hz. Aişe (r.a) annemizin bildirdiğine göre, Efendimiz Hz. Peygamber(s.a.v),bir hasta ziyareti yaptığı veya birisi hastalanıp kendisine getirildiği zaman ona şöyle dua etmiştir: "Ey insanların Rabbi! Bu kulundan sıkıntıyı gider ve ona şifa ver. Sen Şafi'sin. Ancak Senin şifan vardır. Öyle şifa ver ki hiçbir hastalık kalmasın" (Müslim) derdi. Şura suresinin 80. Ayeti olan "Hastalandığım zaman bana şifâ  veren O'dur."  Şifa ayetlerinden bir diğeri ise İsra suresinin 82. Ayeti olan "Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifâ  ve rahmettir." buyrulmaktadır.  

Dostlar! İnsan hastalanınca doktora gider, ilaç kullanır, tıbbi tedbirlere başvurur ve tedavi olmaya çalışır ama gerçek şifayı veren rabbimiz Allah'tan başkası değildir, belki diğerleri birer vasıta ve sebeptirler. Fani ve fenayla alil ömrümüzün kemâl vaktinde ya da ihtiyarlık hengam-ı şita(ömrün kışında)bize dokunan hastalık musibeti karşısında hengam-ı duaya sarılmamız gereken yerden bir anlık gafletle feryat ettiğimiz vakitler olmuştur. N'olur ey Rabbim! Bela ve musibet anında göğsümüze ferahlık, ruhumuza dinginlik, kalbimize itminan ve bedenimize sıhhat ver Allah'ım!  

Bizler ki aciziz, muhtacız ve çabuk feryat ediyoruz, bize acı, merhamet eyle, üzerimize kendi katından rahmet yağdır, yükümüzü hafiflet, ümmetin tüm dertlilerine deva hastalarına şifa gönder Ya İlahi!  Allah'ım! Hak yoluna gidenlerin ve münkirlerle cenk eden rehberlerinin ellerinde bizleri asa kılıp kendi yolunda son ana dek istikrar üzere bir yürüyüş nasip eyle! Ya Rabbi! Çıktığımız uzun soluklu bu yolda Senin buyurduğun şekilde bir hayat sürdürmeyi ve Müslümanlar olarak can vermeyi nasip eyle! 

Ey dost! Dün İslam'ı yaşamanın ateşten bir gömlek giymek kadar tehlikeli olduğu zor zamanda, kınayıcının kınamasından korkmadan kıyam meşalesini Hüseyni bir sevdayla yakan,  yetmedi yakılan meşaleyi köy köy, belde belde ve şehir şehir dolaştırıp kutlu yürüyüşten bir an olsun dahi geri durmayan önderlerimize, âlimlerimizin, rehberlerimizin ömrüne ve ilmine bereket ihsan eyle!  Hastalık musibetinden müzdarip olanlarına şafi ismi hürmetine şifa ihsan eyle rabbim!  

Bu kutlu ve onurlu davanın köşe taşları, bedel ödeyen azizleri, zor günün insanları; hasılı kelâm, gök semamızın yıldızları mesabesindeki yiğitleri elimizden kayıp birer birer düşüveriyor toprağa... Giderken öylesine gider adım değil, gök kubbenin altında hoş bir seda bırakarak gidiyorlar. Biliyorum, bu Hüseyni yiğitlerin, Hüseyinlerin can yoldaşlarının, yerleri maddi şeylerle doldurulmuyor. Mazi zamanda bin bir zorluk ve cefayla dava yükünü omuzlayıp bugünlere taşıyan aziz rehberlerin hatıralarına vefayla sahip çıkmak gerekir. İlahi yükü bıraktıkları noktadan omuzlayıp daha ileriye taşımış olmakla bu boşluğu belki gidermiş oluruz.  

Ne acıdır ki bu önderler hayatta iken çok azı yakınları tarafından anlaşılmışlardır. Pakistanlı düşünür ve Kur’an müfessiri Üstad Mevdudi aramızdan kayıp giden değerler için; "Ve kaderin ne garip bir cilvesidir ki tarihi meydana getiren büyük şahsiyetlerden çoğu, kendi hanelerinde pek az anlaşılmışlardır" diyor. 

Nitekim derdi veren de dermanı veren de Allah(cc.)tır. Güldüren ve ağlatan odur. Biz O'na emanetiz. Hz Resul'ü Ekrem(s.a.v) Allah hiçbir dert vermemiştir ki dermanını da vermiş olmasın. Allah her dert için bir deva var etmiştir. Derdimize derman ararken kimi zaman derdimizin dermanının da yine derdimizde olduğunu unutuyoruz. Konu bağlamında Üstad Niyazî-i Mısri ne de güzel buyurmuşlardır: 

"Dermân aradım derdime derdim bana dermân imiş. 

Bürhan sorardım aslıma, aslım bana bürhan imiş."