• DOLAR 34.538
  • EURO 36.431
  • ALTIN 2877.659
  • ...

Meşesi, çamı, gürgeni ve daha nice ağaç çeşidiyle adeta bir renk cümbüşünü andıran, ciğerlerinizin bayram edeceği güzelim orman ülkesini görmek ister misiniz? Aslanından sincabına, tilkisinden yılanına, serçesinden sırtlanına kadar çeşit çeşit hayvan türünün yaşadığı koca ormanlar ülkesine... Turnaların sayyad-ı  bi insaf'ın tuzağından emin kalmak için yükseklerde uçtuğu, aslanların ormanda ceylanların peşinden koştuğu ancak karınları tokken yanlarından geçip su içen hayvanlara dönüp bakmadıkları bir diyara, insanlaşmış hayvanların ülkesine seyahat etmek ister misiniz? 

Evvel zaman içinde hayvanların barış içinde yaşadığı bir orman vardı. Ormanın içinde akan nehirde büyük balıklar küçük balıkları yutar, ama ne küçük balıkların nesli tükenir ne de büyük balıklar aç değilken sırf küçük balıkları yutmak için ava çıkardı. Ormanda ne ceylan türünün ne de küçük balıkların neslinin yok olduğu görülmemişti. Gel zaman git zaman, bu ormanın içine kötülük tohumları düşmeye başladı. Ormanın dışındaki köylere kadar uzanıp tavukları boğazlamayı marifet bilen tilkiler, insanlardan duyduklarını ve gördüklerini ülkelerine taşıyıp uygulamaya kalktılar. Sonra ne mi yaptılar? "Burası benim, şuraya kadar bana ait ya da "Buralar bizim, bizden başkası giremez" gibi sözlerin cazibesine kapılıp bir "tilkistan" kurmaya karar verdiler. Ormanın sayıca daha yoğun yaşadıkları bir köşesini seçip: "İşte" dediler, "burası artık 'Tilkistan'dır. Tilkistan'da sadece tilkiler yaşar, tilkistan tilkilerindir.  

Sonra sınırlar diye belli belirsiz birtakım çizgiler çizdiler, fakat diğer hayvanların bu çizgileri pek umursamadığını, sınır ihlallerinin yapıldığını fark edince hemen tedbirler almaya başladılar. Tilkistan'ın sınırlarına güçlü kuvvetli tilkileri nöbetçi olarak diktiler. 'Nöbet bekleyen tilkiler, sınırdan geçmeye çalışan daha zayıf hayvanları yaka paça uzaklaştırdılar. "Haddinizi bilin, burada ne yaşayabilir ne de izinsiz geçebilirsiniz" dediler. Hakeza, egemenliklerini ilan ettikleri ormanın bir köşesinde yaşayan sincapları, ceylanları, tavşanları vs. dışarı attılar.  

Nitekim bu olup biten haberler ormanda çabucak yayılıverdi. Dayatma politikalarını güden tilkiler yaptıklarını meşrulaştırmak için, başkalarının da aynı şeyi yapmasını istedi, derken kurt, aslan, fil gibi kuvvetli hayvanların yanına varıp: "Bakın şu nehir kenarı tam size göre. Burası da sizin ülkeniz olsun. Şurada çok güzel meyveli ağaçlar var, tam da size lâyık" gibi sözler ettiler.  

Diğer hayvanlar da "Bizim tilkilerden neyimiz eksik?" diyerek ormanın büyükçe bir kısmını kendilerine ayırdılar. Ormanı "Aslanistan", "Gergedanistan", "Kurtistan" gibi bir sürü parçaya ayırdılar. Ormanı bu şekilde paylaşma ve sahiplenme işi öyle bir boyuta vardı ki sincaplar ve tavşanlar gibi ürkek hayvancıklar bile büyüklerden arta kalan bir iki ağaçlık orman köşesinde bağımsızlıklarını ilan ediverdiler. Buna güçlü hayvanların pek aldırdığı yoktu gerçi; eskisi gibi istediği yerde yatıyor, uyuyor ve avlanmaya devam ediyordular. "Olsun" diyordu tavşanlar ve sincaplar, "neticede bizim de kendimize ait cennet bir vatanımız var ya ." 

Bütün hayvan gurupları topraklarının dört bir yanının düşmanlarca çevrili olduğunu, bu yüzden hep tetikte olmaları gerektiği fikrini pompalıyorlardı. Kurtların arasında kullanılan her üç cümleden birisinin" Kurdun kurttan başka dostu yoktur" şeklindeydi. Fillere sorsanız en kuvvetli hayvan türü olduklarını,  tilkilere göre ise en zeki ve en yetenekli hayvan cinsinin kendileri olduğunu iddia ediyorlardı. Orman sakinlerinin arasına hayali sınırlar, rekabet ve kıskançlık uçurumları girmişti. 

Aralarında önce sınır kavgaları başladı. Aslanlar kurtlarla, filler kaplanlarla sürüler halinde kavgaya tutuştular. "Tek bir ağaç dalımızı bile kimseye vermeyiz" diyordu kimisi. Bazen kurtlarla tilkiler birleşip aslanlara saldırarak birkaç ağacını ele geçiriyorlar, ama aslanlar bir gece baskınıyla tekrar mevzi kazanıp üstüne 'Tilkistan'ı da istila ediyorlardı. Beri tarafta nehrin kenarında ilan edilmiş aslanistan vardı. Aslanistandan geçmek yürek isterdi. Hele nehirden gizlice su içmeye gelen hayvanın vay haline... Aslanlar sadece kendilerine tâbi olup yardım eden hayvanların nehirden yararlanmasına izin veriyorlardı.  

Her şeyin ahenk ve huzur içinde sürüp gittiği günler geride kalmıştı. Hayvanlar bu anlamsız kavga, haksız paylaşım ve rekabete tutuşmuşken kuşlar bu kavgaları kimi zaman acı acı gülerek, kimi zaman da üzülerek seyrediyordular. Nihayetinde göğü delen koca çınarların tepesinden bakıldığında ormanın tamamını seyredip ne tilkistanın ne tavşanistanın ne de aslanistanın sınırlarının gerçekte var olmadığını görebiliyorlardı. Kanatlarının kendilerine sağladığı özgürlükle ormanın istedikleri köşesine uçabilen kuşlar için hiçbir engel teşkil etmiyordu.