• DOLAR 34.538
  • EURO 36.441
  • ALTIN 2877.76
  • ...

Kavramlar ve simgelerle düşünerek bilgi edinebilen insanın, varlıklar içinde özel bir yere sahip olduğu yadsınamaz bir hakikattir. Allah'ın bütün canlılar için genel geçer kanunu olan sünnetullah gereği, tüm canlılar ölümle buluşurlarken hayvanlar, ebedi bir hayata kapı aralayan ölüm hakikatini merak etmezler. Hayata olduğu kadar ölüme de anlam yükleyen, ölüme dair kaygı taşıyan, ölümün bir yok oluş olmadığını, tam tersine ölüm ötesi bir hayatın varlığını, haşri, yeniden dirilişi, mizanı düşünen, cennet ve cehennemin varlığını idrak eden yegane varlık insandır. Hayvanlar ölüm korkusu ve yarın ne olacak ne bitecek ve ne yiyeceklerinin kaygısını taşımazlar. Hayvanlar belki tehlike anında beyin korteksine gelen uyarımlara karşı verdiği bilinçli yanıttan, duyarlılığından ötürü ölüm korkusu yaşarlar. Fakat insanoğlu böyle değildir, dünyadaki bütün nesnelerin devamlı değiştiğine şahit olurken bu hakikatin ardında değişmeyen bir hakikat aramaktadır. Oysa insan, değil bir gün, bir ömür boyu ölüm endişesi taşır. 

Bir miktar algı sahibi olan hayvanlar, hayatta kalmak için tabiat koşullarıyla baş etme mekanizmaları kullanırlarken, insan, algının ötesine geçerek bilme, anlama ve yorumlama biçim ve stratejileri geliştirmiştir. Hayat sahibi olması hasebiyle insan da yaratılış noktasında hayvan sınıfında değerlendirilir. Arapça'da "hayevân" olan kelime, diğer Sâmî dillerinde de 'yaşamak, canlı olmak' kökünden gelen  "canlı, diri" anlamında kullanılmış bir isimdir. "Hyy" kökünden gelmesi sebebiyle kelimenin aslı  "hayeyân" iken telaffuz kolaylığı için ikinci "yâ" harfinin "vâv"a dönüştürülmesi sonucu "hayevân" biçimini almıştır. Arapça konuşma dilinde ve Türkçe'de bu isim daha çok 'hayvân 'şeklinde telaffuz edilmektedir. Hayat rehberimiz Kur'an-ı Kerim'in  Ankebut suresi, 64. ayetinde de çoğulu 'hayevânât' olan  'hayevân' kelimesi, "hayat, yaşama" anlamında geçmektedir  

İnsan", Arapça, "ins" kelimesinden türetilmiş olup bu türün her bir ferdi için kullanılır. Kimi ilim erbabı insan kelimesini; 'unutmak'  manasındaki nesyi veya "alışmak, uyum sağlamak" anlamına gelen üs mastarı ile ilişkilendirmişlerdir. Bu isim, Allah'a verdiği sözü bozduğu için veya yaratılış itibarıyla sosyal bir varlık olduğu için verilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de altmış eş yerde insan, on sekiz yerde ins, bir yerde de "insi" kelimesi şeklinde geçmektedir.  Ayrıca bir ayette 'enâsi'230 yerde nâs şeklinde çoğul olarak yer almaktadır. Hülasa, Kur'an'da insan bütün yönleriyle ele alınmış, ilgili ayetler onun yaratılış gayesi ve mahiyetini bir bütünlük içinde temellendirmiştir. 

İnsanın yalnızca nefes alıp veren, yiyen, içen, üreyen ve benzeri doğal işlevlerde bulunan bir canlı olmayıp, merakın üst sınırlarına çıkabilen bir varlığa dönüşmesinin en etkileyici dışavurumlarından biri de meraktır. Benzer şekilde, her gün doğal olarak gerçekleştirdiğimiz bilgisel eylemlerin düzeyinde kalmayıp, bilgi kavramının incelikleri üzerine kafa yormaya yönelen tek şuurlu varlık insandır. İnsan olmanın bir parçası olan "merak etme" kapasitesinin bir uzantısı, bilgiye dair daha üst düzey bilgi edinme ve kavrayışa ulaşma arzusudur. Olayları gözlemlemesi ve değerlendirmesi için insana göz, kulak ve kalp verilmiş, yetmedi, doğru yol gösterilmiş, böylece değerlerin bilincine varması ve peygamberlerin örnekliğinde ortaya konulan güzel ahlak kurallarına uyması istenmiş, aynı zamanda kendisinin de iyiliğine olanları seçmesini sağlayacak şekilde donatılmıştır.  

Nihayetinde insan, diğer varlıklara kıyasla yalnızca harekette veya eylemde bulunmakla kalmaz; aynı zamanda hareketlerine üst düzey bir yorum getirme isteği de geliştirebilen bir varlıktır. Ona bahşedilen yorumlama ve anlama isteği/yeteneği sayesinde, bilim, felsefe, edebiyat ve sanat gibi daha birçok ilim dallarında insana özgü üst düzey eylem kiplerinin veya toplumsal alanların oluşmasına neden olmuştur. Çeşitli güç ve yeteneklerle donatılan insan, diğer varlıkların onun hizmetine verilmesiyle şerefli kılınmıştır. İnsanın hem akıl, duygu ve iradesinin hem tutkularının olması, ona, melekler ve hayvanların da bulunduğu varlık mertebelerinde mümtaz bir yer sağlamaktadır. 

Bu meziyetiyle insan, bir yandan en güzel biçimde yaratılmış olmakla övülürken ahlaki ve manevi düşüş tehlikesiyle karşı karşıya olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Kaldı ki o, kendisine verilen özellikleri yerinde kullanmakla meleklerden üstün bir mevkîye ulaşacağı gibi, sadece hevesat ve tutkularının peşinde koşmakla da kendisini hayvandan daha aşağı bir duruma düşürür.