• DOLAR 34.607
  • EURO 36.276
  • ALTIN 2983.003
  • ...

Allah'ım! Zor bir zamanda yaşıyor zorlu bir süreçten geçiyoruz. Yine bir hazan ve hüzün mevsimindeyiz. Bu hazan ve hüzün mevsiminde yitirdiğimiz değerlerimizin yokluğu ve mevzilerindeki boşluğu ne de çok hissediyoruz. Her biri birer Hibrit tohum mesabesinde olan seleflerimiz, mübarek kanlarını akıtıp gözyaşı ve terleriyle İslam ağacını büyütüp küfrün hegemonyasındaki bu çorak toprakları mümbit topraklara dönüştürmesini bildiler. Biz aciz mirasyediler onların gidişleriyle birlikte saadet iklimini sefih ellere verince heybet, haşyet, gizem ve ağırlığımızı bir miktar kaybettik desem, sanırım birileri bana kızmaz. 

Hem zor zamanda bir avuç mümin ile çıktığımız kutlu seferde mevkiimizi, mesleğimizi, evladı ayalimizi geride bırakma mazeretini ileri sürmeden yola koyulduk; Medineli olma, safımızı belirleme adına kazılan hendeklere indik. Evet, bu davanın bidayetinde camia olarak yokluk, darlıkla;  bugün ise varlık ve bollukla imtihan edildiğimiz bir hakikattir. Ancak dün bedeller ödeyerek inşa ettiğimiz garip dünyamıza baharlar gelmiyor bi  türlü... Çok değil dostum, daha yakın zamanda birçok bela ve musibetle sınanıp diyarlardan diyarlara sürüldüğümüz, ruhumuz ile adeta çarmıhlara gerildiğimiz günlerde ancak sabır erdemini kuşanarak düzlüğe çıkabilmiştik. Zira sabır, rabbimizin dostlarına sunduğu hayırlı ve geniş bir nimetidir.  

Bugün-Allah muhafaza-Rabbimizi razı etmekten ziyade nefsimizi tatmin etmek adına cefa ender cefa çekiyoruz. Riyakârlık, hırs, tamah, hased, kıskançlık, gıybet, kendini beğenme ve benzeri kalbi hastalıklarla savrulup eksen kaybına uğramış bulunmaktayız. Üzerimize bir karabasan gibi çöken atalet ve yorgunluğu atıp ivme kazanmak yerine dünyevileşme hastalığının etkisiyle daha bir ivme kaybediyoruz. Dahası, başa gelen bela ve musibetlerden Allah'a tevekkül edip sabır erdemini kuşanmaktan uzaklaştığımız için de bela içinde belayla karşılaşmaktayız. Üstad Nursi bu meseleyle alakalı tam da yaramıza parmak basmışlardır:   

"Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl.
Zira feryat belâ-ender, hatâ-ender belâdır, bil.  

Belâ vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender belâdır, bil."

Ey biçare, belaya bir çare olmayan, faydası olmayan feryat etmeyi bırak da beladan Allah'a tevekkül kıl.  Zira feryat etmek, Allah yolunda başına gelenden yakınmak bela içinde ayrı bir beladır, hata içinde hatadır ve hatta kendisi de bir beladır. Burada belâyı verenin kim olduğunu bilsen, o belâ sabretmek şartıyla senin için bir atâ (lütuf), bir safadır bil diyor

Rasûlullah (s.a.v)sabrı şöyle tarif etmiştir: "Sabır üçtür:  

1)Musibetlere karşı sabır 

2)Kullukta sabır,  

3)Günah işlememekte sabır... 

Hz. Ali'nin, "Allah'ım! Senden sabır diliyorum" dediğini duyan Resûlullah(s.a.v.), "Bu sözünle Allah'tan ağır bir imtihan istemiş oldun; O'ndan âfiyet dile!" buyurmuşlardır. Hz. Ali, imanın dört temel üzerinde kurulduğunu söylemiştir, bunlar; sabır, yakîn (kesin inanç), adalet ve cihattır. Sabır; şevk, korku, zühd ve teyakkuz esaslarına dayanır. Sabır iki çeşittir: Hoşlandığın ve hoşlanmadığın şeylere karşı sabretmek/direnmek. Bir musibete karşı sabırsızlık gösteren ve serzenişte bulunan zarar eder. Müminin en sağlam siperi olan sabır, olaylara karşı direnmektir. Sabır, musibete karşı metanet gösterme oranında verilir. Musibet anında dizini döven, amelini boşa çıkarmış olur. Aslında süre uzasa da sabreden mutlaka zafere ulaşır. 

Hasılı kelâm, sabır genel anlamda övgüye değer bir erdem kabul edilmekle birlikte katlanılan sıkıntının durumuna değişebilmektedir.  Sabır, karşılaşılan sıkıntının ortaya çıktığı ilk anda gösterildiğinde daha büyük bir önem arz eder. Zira insanlar bela ve musibetlere zamanla alışabilir, acıları giderek hafifleyebilir; oysa sabrın en önemlisi ve değerlisi, bela ve musibetin geldiği anda gösterilen sabırdır. Ancak haksızlığa boyun eğmek ve tepki vermemek bir erdem olan sabır davranışı olarak değerlendirilemez. Tam aksine böyle bir davranışta bulunmak haramdır. Doğru olanı, bir haksızlığa ölçülü ve gerekli tepki vererek başa gelecek zorluklara katlanmaktır. 

“Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.”(Lokman:17)