• DOLAR 34.53
  • EURO 36.435
  • ALTIN 2877.928
  • ...

Bir önceki köşe yazımda sabır kavramının tanımını yapmış, devamında da sabrın bir erdem olduğunu, dahası bu erdemin herkese nasip olmadığını yazmıştım. Evet, bela ve musibetlerin üzerimize yağdırıldığı mazi zamanda sabrı yanan bir kısım biçarelerin sabrı tükenmiş, hatta kalmamıştı diyebilirim de... Zulüm rüzgarlarının hoyratça estiği o karanlık demlerde, kardeşlik hukuku ve vahdeti bir tarafa bırakıp kavmi, mezhebi ve meşrebi saîklerle hareket eden Müslümanlar, mutaassıplığının kurbanı olmuşlardı. Tefrika ve çekişmeden sıra vahdete gelmediği için rüzgarımız kesilmiş, kuvvetimiz dağılmış ve düşmanlarımızın elinde küçülüp yutulan lokmalar haline gelmiştik. Hakeza ihtilafımızdan istifade eden zalimler, var güçleriyle üzerimize çullandıkları için yeryüzü bütün genişliğine rağmen bizlere dar gelmiş, hatta korkuya kapılıp davet yolunda dökülenler dahi olmuştu.

Mazi zamanda, Rabbimiz Allah'tır dedikleri için zalimlerin gadrine uğrayan Müslümanların, işkenceci vahşilerin amansız takip, tehdit, tarassut ve tazyikatına maruz kalıp sindirilmeye çalışıldığı bir devirde, sabır erdemini kuşanan yiğitler, Allah'ın vadettiği günlerin yarın ya da yarından daha yakın bir zamanda doğacağına olan inançlarını asla kaybetmemişlerdi. Hem Allah katındaki zafer istenildiği anda değil, hak edildiği anda gelirdi. Nitekim, sabır erdemini kuşanıp insana, eşyaya ve toplumsal olaylara ferasetle nazar eden Allah dostları, ağlatanın da güldürenin de Allah(cc..) olduğu gerçeğini idrak ederek hareket ediyorlardı. Dahası onlar, Allah’ın zaferi ertelese de dostlarını asla ihmal etmeyeceğini, onları karanlıktan aydınlığa çıkaracağını biliyorlardı. Bir Hamza, Ömer, Ali gibi Bedir ve Hayberlere giden yiğitlerin, şehid oldukları güne dek destansı bir mücadele ortaya koyduklarına tarih, zindanlar ve insaf ehli bütün insanlar şahittir.

Bu bağlamda şunu demek hakkımız olsa gerek: Kolaycılığa kaçanların, bu dava ağacının, dün şehitlerin kanı, mazlumların gözyaşı ve sabır erdemini kuşanmış direniş erlerinin alın teri ile beslenip büyüdüğünü ve bugünlere kolay gelinmediğini hatırda tutmaları gerekir. Madem hakikat böyledir, öyleyse, ey bu ağacın dallarına asılıp hoyratça davranan dostlar! Unutmayın, hiç bedel ödemeden dallarına binip cömertçe meyvelerini devşirdiğiniz bu mübarek ağacın büyüyüp dal budak salması, sanıldığı kadar kolay olmadı; inanın Hüseynî ve Selahaddinî yiğitlerin sa’y ve gayretleri, küfrün karşısında izzetli duruşları sayesinde kökleri üzerinde kalınlaşıp büyüdü. O yiğitler ki takva elbisesine bürünüp irfan medresesinde ders okudular. Ayrıca sabır erdemini kuşanıp secdelerde imanın zirvesine ulaşmasını bildiler. İslam'ı dava edinip yaşama endişesi taşımanın, ateşten bir gömlek giymek mesabesinde olduğu zor zamanda, insanların arabayla gitmekten üşendiği yüzlerce köy ve beldeye, yayan ulaşıp davanın sesini yükselttiler. Bu işin altından kalkmak elbette ki hakkel yakin bir iman, özveri ve büyük bir sabır gerektiriyordu.

Peki, üzerinde çokça durduğumuz ve faziletinden söz ettiğimiz sabır erdemi nedir? Önemine binaen bu kavramı bir nebze daha irdelemekte fayda görüyorum: Sabır, acıya, üzüntüye ve sıkıntıya katlanmadır ey dost! Hem seferde ve hazırda; zorluk, güçlük ve musibetler anında dayanma gücüdür; haksızlıklar karşısında nefsi tepkilerden alıkoyma, elde edilemeyen şeyler için kendini zapt etme, tahammül etme gibi birtakım anlamlarının yanında; olabilecek şeyleri, telaşa kapılmadan bekleme, devam etme, sebat gösterme, nefsine hâkim olma gibi daha nice anlamları vardır sabır kavramının...

Meselenin künhüne varıldığında görülecektir ki tıpkı acı bir ilaç gibidir sabır... İlacın acılığına katlanmayan şifa bulamazdı. Şüphesiz rabbimizin yardım ve inayeti her vakit sabredenlerle beraberdir. Dünyada biraz korku, biraz mallardan, ürünlerden, nefislerden eksiltmesi; dünyevi işlerin düzgün yürümemesi, hanelerde ve işyerlerinde bereketin firar edip ticaretimizin kesada uğraması halleri de bir imtihan vesilesidir. Küfrün karanlığından kurtulup sabahın aydınlığına çıkmanın yolu, sabır erdemini kuşanmaktan geçer. Zira sabır zifiri karanlıkta Allah dostlarının yolunu aydınlatan bir kandil hükmündedir.

Resulullah (s.a.v), "Sabır ışıktır." (Müslim) buyurarak sabrın kişiyi telaştan ve yanlış işler yapmaktan alıkoyup kişiyi aydınlığa ulaştırıcı özelliğine vurgu yapmıştır. Yine bir başka hadislerinde de: "Men sabera zafera" Yani,"Sabreden zafere ulaşır" buyurmuşlardır.

Dava yolunda eza çekip cefa gören Hüseynî yiğitlere binler selam olsun! (Devam edecek...)