• DOLAR 34.537
  • EURO 36.542
  • ALTIN 2896.602
  • ...

Darwinizmin savunucularından  İngiliz Hümanist, biyolog Julian Huxley, 'Modern Dünyada İnsan' adlı eserinde; "İnsan, daha önceleri acizliği ve bilgisizliği sebebiyle Allah'a boyun eğmiştir. Şu anda ise bilgi sahibi olmuş, çevresi üzerinde de egemenlik kurmuş bulunuyor. Artık bu yüzden bundan önce bilgisizlik ve acizliği dönemlerinde Allah'ın omuzlarına yüklemiş olduğu şeyleri, bizzat kendisinin omuzlayıp -haşa- ilah oluvermesinin zamanı gelmiştir" deme cüretinde bulunuyor.  

Huxley'in isyan ve küfür kokan bu sözlerinden Allah'a sığınırız. Huxley, dine savaş açarken Kilise, halkları enayi yerine koyup servetine servet katma derdindeydi. Avrupa Kiliseleri, feodal toprak ağalarının yanında durup zulme sessiz kaldılar. Dini kullanarak davet ettiği ilah adına insanları köleleştiriyor, vergiler koyuyor, haraca bağlıyor, papazların önünde zilletle boyun eğdiriyor, ilme karşı savaş açıyor, fikir hürriyetini donduruyor ve insanların hür düşüncelerine prangalar vuruyordu. Kilisenin zulmünden kaçan halklar, Avrupalı düşünür ve filozofların marifetiyle kendilerini bir anda inkârcılık bataklığında buldular. Kitleler bir anda dindarlıktan dinsizliğe geçiş yapmışlardı. Hiç kuşkusuz bunun birinci müsebbibi de Kiliseden başkası değildi.     

Avrupa, Kilisenin cahiliyesinden putperest Grek cahiliyesine geçiş yapmıştı. Öyle bir cahiliye ki insanın bütün dini kayıtlardan kurtulup aslandan kaçan yaban eşekleri misali hakikatten yüz çevirmesini salık veriyordu. Nitekim bu ürkmüş eşekler, Kilise'nin tuğyan ve ahmaklığından kaçıp bilimin ilhad ipine dolanıp ateizm ahırına mahkûm olmuşlardı. Kilise dinine savaş açan bu yeni cahiliye modeli, insan ile ilahlar arasındaki ilişkiyi karşılıklı mücadele ve düşmanlık ilişkisi üzerine tasvir ediyordu. Avrupalı düşünürlerin bu ahmakça tutum ve yaklaşımları ilmi, dine alternatif görme sonucuna ulaştırmakla sınırlı kalmamış, zahiri sebebi gerçek sebebe, tabiatı ve insanı da Allah'a alternatif görme noktasına vardırmıştır.  

Kilisenin 'Allah ve İnsan' hakkındaki yanlış tasavvuru şirk ve inkarcılığı doğurdu. Derken insan acizliğini unutup ilahlığa soyundu. Oysa bir imtihan diyarı olan dünyada, çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa ve ihtiyarlıktan da ölüm denilen hakikate uzanan bir hayat serüveninin varlığını unutuyordu o... Daha yeni doğmuş bir bebek düşünün, tümüyle acizlik içindedir ve hiçbir şeye muktedir değildir. Eğer bebeğin etrafındakiler onun bakımını ihmal edip gıdası ve gerekli ihtiyaçlarını temin etmezlerse hayatta kalması mümkün olmazdı. O, anne babasının kucağında ya da onu korumakla yükümlü kişiler tarafından taşındığı dönemde, birtakım hareketler yapmaya güç bulur. Bebek bir ara kendi başına oturmaya çalışsa da yürümekten aciz olduğunu hisseder.  

Yürümenin zorluğunu gören çocuk, bu defa emeklemeye çalışır. Emeklemeye başladığı anda da ayakta durma arzusu ve bunu gerçekleştirmekten aciz olduğunu hisseder. Zamanla ayakta durma imkânına sahip olur; fakat yürümeye başlayınca sendeleyerek yere düşer, arzusunu gerçekleştirmekten aciz olduğunu hisseder. Aradan aylar ve yıllar geçer; artık o yürümeye ve koşmaya başlamış, ilim öğrenecek akli olgunluğa erişmiştir. Çocukluğunda muktedir olamadığı pek çok müşkülatın altından gençlik çağında kalkabileceğini düşünmeye başlar. Nihayet gezegenler arasında seyahat edip ay ya da marsın sathına inip evler inşa etse de arzuları bitmeyecektir onun... Yani, 'Ben artık varlığımı tam anlamıyla gerçekleştirmiş bulunuyorum, bundan daha fazlasını istemiyorum' demeyecektir.  

Ne kadar güç sahibi olursa olsun, onunla gözünü diktiği gerçek egemenlik arasında, ulaşılması mümkün olmayan bir uzaklık vardır. Çünkü onun kudretinin varabileceği nokta, belirli bir sınırla sınırlandırılmıştır. Hem ömrünün de belirli bir sınırı vardır insanın...Atalarımız, boşuna; "Rabbini bilen haddini bilir" dememişlerdir. İnsan, muktedir olduğunu sandığı her seferinde dahi hastalık, zayıflık ve ihtiyarlıkla malul aciz bir varlıktır.  Bunun için, ömrünün bütün merhalelerinde vazgeçilmez hülyası olan mükemmel kudrete ve güce sahip olma arzusuna hiçbir zaman kavuşamaz.  

İnsanın çıktığı şu hayat yolculuğunda kaçınılmaz acizlik türleriyle karşı karşıya kalması mukadderdir. Mukadderatı arasında, kendisini ebedilik imkânından mahrum bırakan ve bu konuda onu acze düşüren ölüm gibi büyük bir hakikatle karşı karşıyadır. Bâki kalmayı arzulayan insan, hiçbir devirde ölüm kapısını kapatma kudretine erişememiştir, asla erişemeyecektir de... 

Hülasa, asrın zalimlerinin tuğyan ve küfründen; mutlak hakimiyet sahibi, hiçbir şeyin kendisini acze düşüremediği, ancak her şeyin karşısında acze düştüğü, her şeyin sonunda kendisine döndüğü, mutlak güç ve otorite sahibi alemlerin rabbi olan Allah'a sığınırız!