• DOLAR 34.619
  • EURO 36.651
  • ALTIN 2905.123
  • ...

Öğretmenlik peygamberlik mesleğidir, temelinde muhabbet ve fedakârlık özelliğini barındırmaktadır. Öğretmen salt bilgiyi aktaran bir kişi değildir. Bilgiyi nesillere aktaran ve öğreten olmakla birlikte pek çok güzel hasleti de şahsiyetinde barındıran, dahası, toplumun rehber kabul ettiği ve örnek aldığı kişidir öğretmen... Öğretmen, mesleğini salt para kazanmak ve bir mevki sahibi olmak için icra etmez. Öğretmenler, ilim için çalışan, bu uğurda gayret edip hakikati bulmaya çalışan, ilmin ve bilimin kılavuzluğunda hareket edip köklü bir çığır açan ve insanlığın ufkunu açıp yolunu ışıtan birer kandil mesabesindedirler. Hem karanlık gecelerde nesli atinin fecirlerde yolunu bulmasına yardımcı olan birer kutup yıldızı gibidir onlar… İdeal bir öğretmen, faydasız işlerden ve malayani konuşmalardan sakınan, öğrencilerini sakındıran, hem vakar, izzet, şeref, doğruluk, namus, adalet ve ahlak gibi birçok güzel hasletin bahçesinde hayat bulduğu bir bahçıvana benzer.  

 İdeal bir öğretmen, dünyevi bir makam, şan ve şöhretle övünmek için öğretmenlik mesleğini seçmez. İdeal bir öğretmen, sefihliği ile bilinen akılsızlardan, hele heva ve hevesine uyan aptallardan asla ve kat’a olamaz. İslam’ın arzuladığı öğretmen profilinde, Kur’an’ın emirlerini yüklenen, ondan hüküm çıkaran, onu çağının sorunlarına tatbik etmeyi bilen, yumuşak huylu olmak, tevazu sahibi olmak ve insanlara faydalı olmak vardır. İdeal bir öğretmen, toplumsal ilişkilerde kibir, ucub (kendini beğenme) ve riya gibi manevi hastalıklar karşısında şahsiyetini muhafaza edecek bir refleks geliştirmelidir.

 Sevgiyi esas alıp mesleğini aşkla icra eden can öğretmenim! Sen ki, turnalar misali, diyardan diyara göçüp, balarısı gibi çiçekten çiçeğe konup fedakârlık destanını yazarak sevgiyi bal eyleyensin… Biliyorum, Peygamber mesleğini icra etmeniz hasebiyle bu dünyada bir ücrete talip değilsiniz. İnanıyorum ki sizler, ücretinizi ahirette eksiksiz alacaksınız. Zaten nebiler dünyada ücret istemezler ki... Öyleyse gel ey öğretmenim, durmadan, yorulmadan gonca güllerini okşamaya devam et ki şefkat gülleri açıversin ülkemin her bir bucağında... Hem Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla bu nimete eriştirildiğini de unutma; kibri bırak, tevazu ve rahmet kanatlarını ger, öğrencilerine ve insanlığa rıfk ile davran. Eğer katı yürekli olup kaba davranırsan etrafında toplanmış bu güzelim narin kelebekler halesinin birer birer dağılışına şahit olacaksın. 

Hakikaten, bu zamanda şanslısıyızdır. Geniş derslik ve büyük salonlarda sesimizi duyuracak, meramımızı anlatacak yüzlerce öğrenci ve muhatap bulabiliyoruz. Halbuki Hz. Peygamber (as.), kendisini dinleyecek adam aramak için Mekke’den kalkıp ta Taif’lere kadar gitmişti. Onlardan dünyevi anlamda bir ücret talep etmediği, mevki ve makam istemediği halde, o şehrin sefih ve ayaktakımı tarafından kovulup taşlanmıştı. Allah Resul'ünün gayesi, bir insanın kurtuluşuna vesile olmak, karşılığında da Allah rızasını kazanmaktı. İşte bunun için elleri kırılası zalimler, peygamberini, rehberini taşladılar, ayağına batsın, eziyet görsün ve bunalsın diye, yoluna pislik ve dikenler döşediler öğretmenim! 

 O, bir insanın hidayetine vesile olmak için bin bir zahmet çekmişti. Bugün aç değiliz, açıkta değiliz… Buna rağmen güçlüklerden ve imkânsızlıklardan söz edip duruyoruz. Sürekli bir kısırdöngü ve bunalımlı ruh halini yaşıyoruz. Oysa Allah rızası için aşılmayacak hiçbir zorluk yoktur. Ne demişti rahmetli Erbakan Hoca: “İman varsa imkân da vardır.” Hem bu yolda, müminler için zorlukla birlikte kolaylıklar da vardır, şeklinde buyuran rabbimiz Allah’tır. Arşınladığın yolda mızıkçılık yapıp sana çelme takanlara aldırma geç… Yolun gelen gideninin çok olması ya da yolun kimi vakit yolcusuz kalması yolun kutsiyetine halel getirmez. Yol hedefe, menziline götürür seni. Kimi zaman tenha garip bir başına kalırsın bu yolda, aman ha, ümitsizliğe kapılma, kalk yola ram ol öğretmenim!...  

Sen ey vahyin muhatabı öğretmenim! Sen ki toprağında envai çeşit çiçek açan bir bağzarsın… İmdi sen, ey gül yetiştiren, eline gül dikenleri batsa bile atide çiçeklerin açtığını görünce mutlu olacaksın. Çünkü sen, gül yetiştiren adamsın, diken sana ne etsin…Hem sen, ümmete kan kırmızı gül deren canansın… Eline dikeni batsa da gülün, bağzarında bitiveren nazenin çiçeklerin için, bu yolda dost, yaransın. Şefkat ve merhametinle, Ahmed’ine, Mahmud’una, Muhammed’ine, Mustafa’na ve mazlum ümmetin bütün gonca güllerine kucak açansın!...  

 Bize gayret yakışır, merhamet Allah’ındır. 

Hûkmü ati ne fakirin ne şeyhin ne de şahındır. 

 Hülasa, çok okuyup ilim, irfan ve hikmetle genç kuşakları besleyin ki nesiller heba olmasınlar. İlminiz ve pratiğinizle İslam’ı öyle güzel yaşayın ki hayatınıza kastedenler sizde hayat bulsunlar öğretmenim. Öyleyse, zihin tarlanızı sürmeye devam edin, hem toprağını öyle bir tahvil edip dönüştürün ki kalbiniz ve zihniniz manevi oksijene fukara kalmasın. Şairin deyişiyle: “Zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş.” Doğrusu zihin fukara kalınca, kalp taşlaşır ve akıl da ukala olur gider.    

                                                                                                                                                                                                                                  (Devam edecek…)